Bir öğretim yılının daha sonuna geldik. Yaz-boz tahtasına çevrilen eğitim sistemi yüzünden toplum olarak kaliteli bir yaşamı yakalayamadık. Bu yüzden üretken bir toplumun yetiştirdiği bilim adamlarımız bir elin parmakları kadar az. Onların bir çoğunu da “beyin göçü” nedeniyle başka ülkelere kaptırdık. Yıllardır çocuklar için şiirleri, öyküleri, masalları hep büyükler yazdı. Çocuk edebiyatçılar yetiştiremedik. Bunu gaile bile edinemedik. Çocuklarımıza kulaklarımızı açmadık. Eğitim sistemimiz, ”sus, konuşma, sorma….” kısır döngüsünde sürüp gidiyor. Bu yüzden çocuklarımızın ne istedikleri konusunda da hiç kafa yormadık.
Karne döneminde velilere anlayışlı olmayı önerirken, çocuklar adına anne-babaya yazılmış en anlamlı mektubun sahibi Profesör Atalay Yörükoğlu’nu saygıyla anıyorum.
“Sevgili Anneciğim, babacığım; Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim: Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. (…) Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. "Ben senin yaşında iken..." diye başlayan sözleri hep kulak ardına atarım. Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. (…) Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse birçoğundan vazgeçebilirim. Yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın. Benden "örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ana baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter. Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim...”
Prof.Atalay Yörükoğlu