ÇIĞLIK

ÇIĞLIK

 

 Yıllar öncesinden. Kimimiz Şiir yazdı. Kimimiz bir takım karalamalar yaptı. Hepimiz gençtik. Kanımız yeni kaynıyordu. Hop denilen yerde duruyor, koş denilen yerlerde koşuyorduk. Gürültüymüş, sessizlikmiş umurumuzda bile değildi.                               

 

Ağzımızdan çıkan laflar kırk boğum değildi. Ama herkese dokunuyordu da bir tek kendimize dokunmuyordu.

 

Bazılarının kementleriyle kenetlenmiştik birbirimize. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindi yaptıklarımız. Bazen kime ne yaptığımızı da bilmiyorduk, deli danalar gibi koşuşturduğumuz yıllarda.

 

Kırlar bizimdi. Göller bizim. Berrak akıyordu kaynaklarındaki sular. Eğildik mi dere yatağına, avuç avuç içerdik suyu kana kana. Başımızda bir avuç bulut. Gözler aydınlık sandığımız, meğerse kap karanlık geleceklermiş.

 

Kan, kıpkırmızı. Gözleri kırmızıya boyamış. Al kan. içimizdeki nefretin ta kendisi idi.

 

Mücadelemiz  basit mi basit, göstergesi çok kolay. İşaretimiz farklıydı elbette. Ama hedef aynı. Sağ kol kalktığında hemen üstündeki kulağı tutan el ve baş üzerinden diğer kulağı tutan ayrı bir el. Kulak aynı kulak. Aynı başın anteni. Bilmediğimiz, anlayamadığımız konu buydu.

 

Birileri yön verdi mi, ölürcesine koşmak, özlercesine vurmak maharetti sanki.

 

Boş odalarda gürültü koparmak büyük keyifti uyuşmuş kafalarda. Kimdik. Kim kime idik. Ne için yanıyorduk bilen yoktu.

 

“Yakıyoruz bir cigara ve gürültümüzün keyfine üflüyoruz” diye başlamış sevgili Kemalettin Bal yazısına. Nasılda güzel anlatmış geçmişi. ”İnsanın tanımını yitirdiği bir çağda; insanlık adına öne sürülen tezler teoriden öte geçmeyecektir, tesadüfler rüzgarını varsaysak bile” diye devam ediyor.

 

Gürültü çağından bahsediyor sevgili yazarım. Hem de suçu kendisinde görerek. ”Çığlık çığlığayız. Ama tüm çığlıklarımızın toplamı tek söz etmiyor. Üst üste eklediğimiz  ifadelerimiz bir cümle değeri taşımıyor. İpin kopardığımız sözcükler paldır küldür yuvarlanıyor. Kulak kabarttığımız bu gidişatın kervancı şıngırtısı bizi mest ediyor” derken de, sözcüklerimizde ne kadar yetersiz kaldığımızı anlatmaya çalışıyor.

 

Çığlığın her yerde aynı olduğundan da yakınıyor sevgili Kemalettin. Aynı çığlık kopardığımız ama, duyan yok. Kaba bir gürültü sanıyor çığlığımızı. Kulak veren yok.

 

Tabanına kulak veren yok, danışmanına kulak veren yok. Çığlıklara kulaklar tıkalı. Yazısı asrın gürültüsü üzerine ama, benim bazı yerlere vermek üzere çıkardığın dersler dolu satırlarında. Öyle felsefi sözcüklerle süslenmiş ki, tekrar tekrar okundukça işin incelikleri daha iyi anlaşılıyor.

 

Bazıları, birşeyler için bazıları bir yerlere bağırıyor bu günlerde. Anlayacağımız boş gürüldü. Boş çığlık. Uzaklara atılacak çığlıklar belirli yerlere çarparak geri dönüyor. Duyan olmuyor. İş yak