ÇANAKKALE’DEN DERS ALMAK

NEVZAT LALELİ

18 Mart 2011 Çanakkale Savaşları’nın ve zaferinin 96. yıl dönümüdür. Bu savaşlar ülkemizi işgal etmek isteyen yedi düvele (bütün düşmanlarımıza) karşı yapılmış ama sonuç bizim zaferimizle taçlanmıştır.

Bu savaş, ilk planda görülen, düşmanın teknik imkân, asker, silah, mühimmat, sevk ve idare üstünlüğüne rağmen iman gücünün nasıl yenilmez olduğunu gösteren çok açık bir göstergesidir. Düşman yenilmiş, denize dökülmüş ve zafer kazanılmıştır.

Çanakkale şehitler listesine baktığımız zaman gördüğümüz manzara müthiştir. Bir tarafta Anadolu’nun hemen hemen her il ve ilçesinden Türk, Kürt, Çerkez, Arnavut, Laz gibi ırklara sahip şehitler görülürken diğer taraftan Hicaz bölgesinden, Kafkaslardan, Makedonya’dan hatta Afrika’dan bile gelen askerler aynı ordu içinde ve aynı ideallerle çarpışmışlar, ölmüş ve şehit olmuşlardır.

İnsan ölüme bile gözünü kırpmadan gidebilen bu askerlerin birlikteliğini sağlayan duygu ve düşüncenin ne olduğunu merak etmez mi? İşte bu duygu ve düşünce İslam inancı ve “Hilafet merkezimiz düşman istilasına uğramış onu kurtaralım” azim ve gayretidir.

YABANCILARIN TESPİTLERİ

Askerlerimizin yüksek iman gücünü ortaya koyan iki hatıra şu şekildedir.

Churchill, “Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale'de Türklerle değil, Allah ile savaştık! Tabii ki yenildik...” diyerek durumu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Türk ordularının sevk ve idaresinde görevli Alman komutan Liman Von Sanders de, bu konuda, “Teftiş sırasında Mehmetçiğe soruyorum “Niçin savaşıyorsunuz?”

“Allah rızası için…” diyor.

Bütün Mehmetçiklerden aynı yanıtı alan Alman General, şu çok ilginç ve doğru yorumu yapar: “Evlatları Allah için çarpışan bir millet, ebediyen var olur!”

Bizim çok değil 95 sene önce denize dökerek yendiğimiz düşman bu sefer taktik değiştirerek bizi içimizden kuşatma altına almaya çalışmakta olduğunu görüyoruz.

Şimdilerde bir takım siyasilerimiz, ağzından; dün ülkemizden silahla kovduğumuz ve şairin “Kimi yamyam, ne bela…” dediği insanlara benzemeye çalışıyoruz. Batılılaşıyoruz, Garplılaşıyoruz, Modern dünya ile beraber oluyoruz, AET ve AB’ye giriyoruz, onlarla tek devlet olacak ve ülkemizin idaresini onlara bırakacağız şeklinde sözleri düşürmemektedirler.

“Biz düşmanı daha dün denebilecek kısa zaman önce denize dökmemiş, bu uğurda 250 bin şehit vermemiş miydik?” diye acı acı soruyoruz.

Bu gün, Avrupa da19 ülke parlamentosu “Sözde Ermeni katliamı” kararını kabul ederek karşımızda yerlerini aldıklarını bir kere daha göstermemişler midir?                                                            

ÇANAKKALE VE EKREM ŞAMA

Bizim çok değerli bir arkadaşımız vardır. Kendisini “Çanakkale savaşlarına” adamış bir yazarımızdır. Bu konuda yazılmış kitapları, makaleleri, konferansları bulunmaktadır. Bu işi gönülden yapan ve inceleyen bir yazarımızdır.

Ekrem Şama’nın bu konuda yazdığı bir yazıyı siz değerli okuyucularımın dikkatlerine sunmak istiyorum. Diyor ki Ekrem Şama;

“2.Abdülhamit Han gibi dünya lideri ve siyaset şampiyonu bir Padişah’ı, Siyonistlerin oyununa gelerek tahttan indirip hapse atan İttihat Terakki Partisi…

İktidarı devralır almaz, orduya el atıp politikalarına alet eden, hemen arkasından da devleti dünya savaşına sokan İttihat Terakki Partisi… 

İttihat Terakki Partisinin maceracı ve teslimiyetçi yöneticilerinin iş başına gelmesini fırsat bilen Batılı emperyalist devletlerin, Osmanlı’yı yutmak için Çanakkale’ye saldırmaları.

Osmanlı’nın 14 günde ezileceğini ve başta İstanbul olmak üzere tüm  topraklarının kendilerine teslim edileceğini sanan mağrur  haçlı zihniyeti sahibi emperyalistler.

İmanlı bir neslin yüz binlerce şehit pahasına kazandığı muhteşem bir Zafer.

Devam eden 1.nci Dünya Savaşı’ndan sonra önümüze konulan Sevr haritası. Tüm vatanımızın emperyalistlerce parsellenip yağma edilmesi demek olan Sevr haritası…

Muhteşem Çanakkale zaferimizden aldığımız moral ve ilhamla Anadolu’da yaktığımız bağımsızlık meşalesi”

Aynı Batılı emperyalist devletler bu gün, başta yurdumuz olmak üzere tüm İslam ülkelerini parçalayıp İsrail’e vilayet yapmak istemektedirler. Bunun için hazırladıkları  “Büyük Ortadoğu Projesi”nin  eş başkanlığını gönüllü  olarak yürütecek kadar teslimiyetçi bir iktidarın işbaşında olmasını fırsat sayıp, yeni bir Sevr haritası hazırlamaktadırlar.

Artık gizlemeye bile gerek görmedikleri bu yeni Sevr haritasına göre;

Güneydoğu Anadolu’muzu Siyonist İsrail’e, Doğu Anadolu’muzu Ermenistan’a, Karadeniz Bölgemizde, Pontus’u canlandırmaya çalışacaklarını…

İstanbul’umuzda, “Ekümenik Patrikhane” oyunları ile Bizans’ı diriltmeye teşebbüs edeceklerini, Ege bölgemizi ve Kıbrıs’ı bin bir oyun ve tuzakla haçlılara, vereceklerini açıkça söylemektedirler.

Biz, Mustafa Kemal’in “Üç dakika sonra şehit olacağını bilen; buna rağmen, dilinde Kuran, Tekbir ve Salâvat’la gözünü kırpmadan, gönüllü olarak cennete girmeye hazırlanan bir ruh” olarak tanımladığı Çanakkale Ruhunu halen yaşayan ve yaşatan bir nesiliz!

“Ey şehit oğlu şehit. İsteme benden makber/Sana aguşunu açmış, duruyor Peygamber” diyerek şehitlerimize sesleniyor ve yaktığınız bağımsızlık meşalesinin asla sönmeyeceğine söz veriyoruz” demektedir.

Bugün (12 Haziran seçimlerinden sonra) “Ülkemize füze kalkan kuracak” olanlar (adları ne olursa olsun) da aynı adamlardır. Kendilerine güvenip, ülkemizin bağrında onları nasıl konuşlandıracağız? Sonra uzun yıllar ülkemizden çıkaramadığımız ve ancak 54. Erbakan hükümetinde çıkarabildiğimiz “Çekiç güç” gibi, hıyanetlerini nasıl önleyeceğiz?