Yaşam çok bilinmeyenli bir denklem. Labirent, çözdükçe çözümleşmeyen.... Belki de ilk gördüğümüz yeşildir, sonraki gördüğümüz yeşiller. Son göreceğimiz kırmızının, ilk gördüğümüzden farkı ne? Gözlerin koca bir okyanus kıyıdan bakınca ve koca bir güneşi yatırıyorum içine. Kirpiklerin güneşin üstünde dalgalanıyor ve sanki güneş avucumun içinde batıyor, biraz çaresiz biraz hüzünlü ve biraz da sessiz ve aç Somalili çocuklar gibi....
Yaşam kaynağımız ne? Güneş, toprak, su, hava... Hangisini kirletmiyoruz? Bu amansız kirlilik içerisinde insan kızının/oğlunun aklı başına ne zaman gelecek?
Kuraklık, cehalet, sömürünün yarattığı yoksulluk içerisinde çocuklar ölüyor Somalide.
Somali örneğinden alınması gereken yüzlerce ders varken, basının gözünde sadece Somaliye yapılan ziyaret ve ziyaretçiler. Kaç kişi gitmişler, nasıl inmişler ve Türkiyemizin süper starı Somalide yerel dans öğreniyor, falan filan...
Sorunun kaynağına inen, kaynağını sorgulayan yok. İşin özü sadece gösteriş. Hangi pek ünlü sanatçımız bir yardım konseri düzenledi, hangi magazin starımız sömürüye artık yeter dedi.
Somalide iç savaş var. Kapitalistler verimli toprakların sahibi olmuşlar. Halk için ekip biçilmiyor, sanayi için topraklar kullanılıyor. Sera gazlarıyla kirletilen dünyamızda kuraklık bir başka sorun; Somaliyi vuruyor.
Bir de halkın cehaleti, nüfus planlamasının olmayışı, aklın egemenliği yerine, tabuların,ortacağ düşüncesinin yarattığı vahşi sömürü içerisinde iç savaşın da yarattığı zorunlu göçler sonucu, ölümle burun buruna gelen çocuklar.
Sorun çocukların evlat edinmesiyle çözülebilir mi? sorun uzun vadede planlama yapmadan sadece yardımlarla çözülebilir mi? Sorun emperyalist sömürü ortadan kaldırılmadan çözülebilir mi?
Kirletmeye devam ediyoruz. İleri demokrasiyi bir çırpıda bitirdik. Daha ne olduğunu anlamadan! Açılımdı, saçılımdı derken, yine kan yine gözyaşı. Adına ne dediğimizin önemi yok. Bu insanların ölümüne neden olan çatışmanın bir an önce durması, durdurulması gerekmez mi?
Türkiye partilerinin, sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, derneklerin, sendikaların, baroların, tek başına da olsa bireylerin ve özellikle Türk Milleti adına karar veren MAHKEMELERİN, barıştan yana seslerini yükseltmeleri gerekmektedir.
Nasıl mı? Öncelikle sevgili Can Yücelin mezarına uzanan hain ellerin bir an önce bulunup adalete teslimi ile...
Nasıl mı? Sadece yazılı metinlerden ibaret olan yasalarla değil, kafalardaki demokrasiyi geliştirmekle, vicdanlardaki hoşgörüyü geliştirmekle ve bir arada yaşamayı öğrenmekle...
Ve hepsinden önemlisi ise milli geliri adaletli, eşitlikçi bir şekilde dağıtmakla, kafatası milliyetçiliğini bırakıp, birbirimizi her türlü farklılığımızı bizim kabul edip, sevmekle...
Yoksa bu gidişle bu güzel ülkeyi Somali haline getireceksiniz. Sadece özgürlük değil, eşitliktir aslolan ve barışı getirecektir.