Yılmaz Bey, Zühtü Beyi telefon ile arayarak, kahvehanede olduğunu söyledi. Zühtü Bey, çağrıya uyarak, kahvehaneye gitti. İki arkadaş, günlük olaylardan yarenlik yaparlarken, konu Deniz Baykalın Sökeye gelişine takıldı. Bu konu özerine Yılmaz Bey söz aldı:
- Biliyormuşsun Zühtü Bey, ana muhalefet parti lideri ilçemize geliyor, birkaç kişi haricinde bir bilen yok. Bu olacak bir iş mi Allah aşkına? Baykala da ayıp oldu. Ne basında yer aldı, ne de bir başka haber yoluyla topluma duyuruldu. Bu tamamen, CHP teşkilatından sorumlu olanların suçudur. Son dakikalarda, fısıltı gazetesinden öğrenenler, belediye önüne toplandılar. Onlar da beş yüz kişiyi geçmiyor. Oysa Söke, konumu ve ismi ile Türkiyede önemli bir yer teşkil ediyor. Baykal, böyle bir ilçeye, yıllardan sonra teşekkür anlamında gelse de; oy veren vatandaşa karşı ayıp oldu. Oysa sn Deniz Baykal, ekibiyle gelmişti. Söke halkı, onları televizyonda görüyor. Burada görmeleri ayrı bir heyecan yaratacaktı. Ama CHP teşkilatından sorumlu olanlar, Baykal ve ekibi ile Söke halkının buluşmalarına resmen engel olmuşlardır dedi.
Zühtü Bey, Yılmaz Beyin konuşmalarını pürdikkat dinledi. Ama karşılık vermedi. Bu esnada şef Osman, buğusu tüten iki taze çay ile masaya geldi. Burnundan soluyordu. Zühtü Bey, onu çok iyi bildiği için, durumunu öğrenmek istedi.
-Hayırdır Osman Bey, bu kapris niçin ve kime?
-Ne olsun ki Zühtü Bey, iki olaya çok canım sıkılıyor. Aklıma geldikçe böyle kendi kendime huysuzlanıyorum. Kusuruma bakmayın
-Nedir, seni böylesine kızdıran konular?
-Birinci konu, Galatasarayın durumu? İkinci konu ise, Sökeye Deniz Baykal geliyor, bizim haberimiz olmuyor. Partili bir Allah kulu, gelip de söylemedi. Ondan dolayı kendi kendime tav oluyorum dedi.
Ona Yılmaz Bey karşılık verdi.
-Osman kardeş, ben de o konu hakkındaki öfkemi Zühtü Beye anlatarak, bir nebze olsun içimi boşalttım. Sen de bize anlatmakla deşarj olmuş sayılırsın dedi.
Osman, çayları bıraktıktan sonra başka masalara çay servisine devam etti. İki arkadaş, sükût içinde çaylarını içmeye devam ettiler. Bir taraftan da gazeteleri karıştırıyorlardı. Dakikalar ilerliyordu. Çaylar bitmek üzereyken, kahvehanenin kapısında hoca bitti. Yüzü gülüyordu. Çevresine bakmadan doğru basın masına geldi. Selam verdikten sonra, kendisine bir çay söyledi. Konuya girmek üzereyken, çay getiren şef Osman:
-Hoca hoş geldin. Bağarasındaki seçimi kim kazandı?
-Osman Bey, Bağarasındaki seçimi, Milliyetçi Hareket Partisi kazanmış.
-Gerçek mi hocam?
-Elbette gerçek. Bir şüpheniz mi var Osman Bey?
-Ne münasebet. Kendimden şüphe ederim sizden asla Hocam.
Osman masadan ayrıldıktan sonra cep telefon ile bazı yerlere aramaya başladı. Yılmaz Bey, CHP ye yakın olduğu için, Bağarası seçimi aklına takıldı:
-Hoca, sen o taraflı olduğu için, seçimi kim kazanır?
-Osmana söylemiştim; MHP kazandı diye. Sana da aynısını söylüyorum. İnanmasan gidip öğrenirsin dedi.
Oysa sandıkların açılmasına daha saatler var. Ama hoca ısrarla MHPnin kazandığını söylüyor. Zühtü Bey, konuları daha fazla uzatmadan oturumu kapatmak istiyordu:
-Beyler, ben hacılardan hocalardan çekinirim. Bu nedenle, bu haftanın toplantısını burada kapatıyorum. Seçim neticesini, sandıklar açılınca öğreniriz dedi.
Üç arkadaş, haftaya buluşmak üzere bu haftanın basın toplantısını kapattılar.