BİZİM KAHVEHANE

ABDULLAH ZİYA KABAK

 

 

İlçemiz, yeni yıla yağmur bereketi ile girdi. Söke'nin can damarı olan Büyük Menderes, eski günlerindeki gibi dolu akmaya başladı. Menderes’in akması, Bafa Gölü’nün canlanması ve dört yüz elli bin dönüm ekili tarım arazisinin sulanması demektir. Söke Ovası’nda tarla sahibi olan ikinci kuşak genç çiftçiler, yağmura bakarak, birbirlerine çay ikramında bulunuyorlar. Şef Osman, izinli olduğu için kahvehanede yoktu. Basın masasının sözcülerinden ilk gelen gümüş saçlı adam oldu. Ne var ki basın masası, okeycilerin istilasına uğradığını gördü. Kahveci Osman'ı aradı ama bulamadı. Boş bir sandalye bulup bir kenara ilişti. İkinci gelen Zühtü oldu. Kahvehane, hıncahınç doluydu. Masanın istila edilmiş olduğunu görünce, geriye dönmek istedi. Gümüş adam ona seslendi. Zühtü bir sandalye bulup onun yanına oturdu. Beraber arkadaşlarına beklemek üzere sohbete başladılar. Birkaç dakika geçmişti ki kapıda, hoca ile bıyıksız belirdi. Sandalye baktılar ama bulamadılar. Bir hışımla Zühtü ayaklandı. Başka bir kahvehaneye gitmek üzere dışarıya çıktılar.

Kahvehane tercihi yaparlarken, kahveci Osman geldi:

- “Hayırdır beyler, erken kalkmışınız"? dedi. Hoca, sert bir ifadeyle ona cevap verdi:

-"Bizim masaya okeycilere vermişiniz. Eskiden kahvehanelerin bir köşesinde kitap okuma yeri bulunurdu. Bazı kahvehaneler, son günlerde onu da kaldırdılar. Her şeye rağmen küçük bir masaya razı olduk. Onu da okeycilere verdiniz. Bize de gitmek görünür" dedi.

Osman, izinli olmasına rağmen, olaya müdahalede bulunarak, onlara bir masa ayarladı. Ama keyişer kaçmıştı. Hoca, gönülsüz olsa da yeni yılın ilk oturumunu açtı. İlk sözü bıyıksız şaire verdi. Şair:

- “Esnafın durumu çok kötü. Birkaç gündür çarşı esnafına ziyaretlerde bulundum, siftah yapmayan esnaşarın olduğunu gördüm. Söke esnafı, yeni seçilecek belediye başkanından dilekleri, OSB'nin hayata geçirilmesini. Üniversite kollarının çoğaltılmasını. Acemi birliğinin tekrar buraya getirilmesini istiyorlar" dedi.

Hoca, ikinci sözü gümüş saçlı adama verdi. Gümüş adam:

- “Arkadaşlar, geçen gün Suat arkadaşımıza rastladım yolda. Pür telaş içindeydi. Telaşını sordum. T.C devleti, üniversiteden ayrılanlara tekrar bir hak verdiğini söyledi. Sana ne bu haktan dedim. Bıyık altından güldü. Niçin güldüğünü sorunca, bizim Suat bey, üniversiteden terkmiş meğerse. Verilen haktan yararlanınak için kayıt yenilemeye gideceğini söyledi. Bravo doğrusu. Kendisini buradan kutluyorum" dedi.

Hoca, son sözü her zaman olduğu gibi Zühtü beye verdi. Zühtü Bey:

- “Ustalar, bugün değineceğim konu, şikayet konusudur. Bir vatandaş, yanılmıyorsam otuz aralık Salı günü, ablasının kesilen parmağı için Söke Devlet Hastanesi’nin acil servisine gitmiş. Yetkili kişi, sağlık karnesi istemiş. Mağdurun, hiçbir sosyal yardımdan faydalanmadığı ortaya çıkınca, yetkili, giriş fişi almasını söylemiş. Mağdur, on beş lira ödeyip giriş fişini almış ve yetkiliye vermiş. Fişi alan yetkili, mağduru doktor ile görüştürmüş. Doktor, mağdurun kesilen parmağına üç dikiş atmış. Yara sarıldıktan sonra bir hafta sonra dikişlerini aldırmak üzere hastaneden göndermişler. Mağdur, kardeşi ile acil servisten çıkarken fişi alan yetkili, onları geriye çağırmış. Mağdurun kardeşi, meselenin ne olduğunu öğrenmek üzere geriye dönmüş. Yetkili dikiş ücreti için tekrar fiş almalarını söylemiş. Mağdurun kardeşi, tekrar fiş almak için vezneye gitmiş. Veznedeki yetkili zat, elli beş liralık ikinci bir fiş kesip önüne koymuş. Bu haksızlığa isyan eden mağdur ve kardeşi, bir yetkili aramışlar. Ama bulamamışlar. Fişi kesen ile fişi kabul eden zatlar, istediğiniz yere şikayet edebilirsiniz diye cevap vermişler. Bu ülkede, yeşil kartlı vatandaşın her türlü ihtiyaçlarını bedava olarak karşılayan devlet, niçin bu gibi mağdurların üç dikişe yetmiş lira para alıyorlar. Bu mudur sosyal devlet? Bu mudur adalet? Demek ki devlet hastaneleri, özel hastanelerden hiçbir farkı yok. Yazık yoksula" dedi.