BİZ NE DİYORUZ?

FARUK HAKSAL

 

Günlerce şikâyet ettik…

Soğuk dedik, kar dedik, hep birlikte titredik/donduk ülke boyu ölçeklerde…

İşte nihayet geldi sıcağın teri, stresi ve bereketi.

Ama şimdilerde şikâyet farklı: Sıcak!.. Çok sıcak.

“Sapı kanlı,

demiri kör

bir bıçaktı sıcak…”

Böyle anlatıyor sıcağı Nazım Baba.

Ama Suriye’nin bağımsızlığı bu kavurucu sıcakların içinde çok daha sıcak. Çok daha yakıcı…

Orta-Doğu her geçen gün biraz daha ısınıyor.

Ülke ekonomisi kocaman bir tencerenin içinde her gün ibraz daha kaynıyor.

Bütçenin dibi tutmuş, cari açık tırmanmış tırmanacağı kadar.

Çare: Reklam.

Hukuk: Mafiş!..

Ekonomi: Dibe vurmuş.

Gündem: Yeni anayasa ve cumhurbaşkanlığı seçimi…

İşte böyle bir ülkenin Haziran sıcağında çer/çöp işlerden yakınmanın sırası değil.

Öte yanda ülke bölünmenin kıyısına yanaşmış; “kanlı mı olacak, kansız mı?”nın seçeneklerini tartıyor.

Ülkenin ana muhalefet partisinin lideri bölünme anayasasında uzlaşma seçenekleri üretmekle meşgul. Bir önceki ana muhalefet lideri Türkçe Olimpiyatları[!]’nın kenarına tutunmuş, Atlantik ötesine temennalar iletiyor, teşekkürler arz ediyor…

Zor zanaat yaşamak bu ahvalin düz duvarında…

Zor zanaat yüreğini, karaciğerini, sinir sistemini hançerlemeden yaşamak…

“Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,

teper ha babam teper

paralanmaz,

teper taşlı yolları…” diyor Nazım Baba’mız…

Diyor, tamam… İyi de:

- Biz ne diyoruz?..

Mesele bu noktada devinip duruyor, tepinip duruyor günümüzün gündemi içinde