BABALAR

Bir tek bu kalmıştı.

Memleketin bütün problemleri halledildi, bir tek bu konu kaldı.

Öyle büyük bir problem ki, eğer çözülmezse AB bizi topluluğuna almaz.

Eğer hemen halledilmezse, orta çağda yaşadığımız ispatlanır ve bütün dünya bize değişik gözle bakar.

Eğer bir kanun hazırlatıp, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi biraz olsun değiştirilmez se, Bush dayı ta Amerika’dan kalkıp gelir ve bize fırçalar atar.

Neymiş bu çok önemli konu.

Yok yok, öyle halkı canından bezdiren zamlar falan değil.

Dahası, şu anda baş belamız olan PKK’nın bombalarıyla masum halkı, çocuklarımızı katletmesi de değil.

Şehirlere gönderilen minibüs dolusu bombaların bir an önce bulunmaları da değil.

Güneydoğuda, sözde sevgili dostlarımızın çizdiği ve coğrafya derslerinde konu olarak işledikleri Kürtdistan haritasına itiraz etmek de değil.

Kuzey Irak’taki Peşmerge başlarının, Türkiye’ye karşı tezgahladıkları hain plânları ve düşmanca, kalleşçe besledikleri gizli kinleri de değil.

Kuzey Irakta kurulan sözde bir kuruluşun, Hasankeyf için yaptığı ve yapacağı karşı çalışmalar da değil.

Apo’nun, yattığı otelden “yarın 40 milyon Kürt silahlanırsa….” demesi de değil.

İran’ın, doğalgazı neden göndermediği ve sıradan sebepler gösterdiğinin nedenlerinin ne olduğu da değil.

E… ne peki bu önemli husus.

Ne olacak. Analar içeride sancı çekerken, babalar da dışarıda dokuz doğuruyormuş.

Olmaz böyle şey. Böyle olmamalıymış.

Ana içeride doğururken baba da içeride onunla birlikte doğurması gerekir.

Çünkü hayat ortak ya.

Öyleyse her şey de ortak olmalı.

Çünkü, Türkiye’nin en önemli konusu şimdi bu.

Babalar artık dokuz doğurmayacakmış. Anne gibi, ya bir, bazen de iki olabilirmiş.

Bu konuda  basın toplantısı yapıp ve açıklamalarda bulunan, muhterem bir baba.. Ankara millet vekilimiz sayın Aşkın Asan.

Hadi babaların da annelerin yanında bulunmasını, onlara cesaret vermesini ve annelerle birlikte o muhteşem olguyu yaşamasını anladık da, babaların nasıl tanrı gibi olacaklarını anlayamadım.

Ben eşimin doğumuna girebilirim ama, tövbe tövbe, kendimi o an tanrı gibi hissedemem.

Çok yadırgadım bu benzetmeyi vallahi.

Bakınız sayın Milletvekili ne diyor. Aynen aktarıyorum.

''Gerçekten muhteşem bir olay. Bunun mutlaka paylaşılması gerekiyor. Doğum yapan kadınlar bilirler, doğumdan sonra ağlayan bir canlıyı kucağınıza veriyorlar. İnanın, dünya yüzünde o kadar muhteşem duygu yoktur. O kadar güzel bir duygu yoktur. Dünyanın en değerli varlığı ellerinizdedir ve onu siz yapmışsınızdır. Orada bir de kendinizi Tanrı gibi hissedersiniz ve tanrınıza bin bir şükürler edersiniz. O muhteşem anın eşinizle birlikte yaşanmasının çok daha güzel olacağı düşüncesindeyim.''

Ne günlere kaldık.

Bunca çözülmesini beklediğimiz bir sürü iş varken, bu mu eksik kalmıştı.

Pes doğrusu.

Ama, tersten bakıldığında, ileri atılan fikir kötü de değil. Yalnız, bunca çözülmesi gereken  yığınla konular, el atılması gereken hayati meseleler varken,  insan ister istemez “ şimdi bu da nereden çıktı” diyesi geliyor. Haksızsın diyen lütfen eleştirilerini bildirsin.

BİRDE  HAKLISINIZ DİYEBİLSELER

Şu Diyarbakır katliamı.

Bizleri, büyük Türk milletini derinden üzdü.

Öyle üzdü ki, tap taze genç fidanların kanları ile ay bayrak yarattırdı.

O hain saldırı öyle oldu ki, gerçek Kürt kardeşlere, dostun düşmanın kim olduğunu öğretti.

Bir de bazılarının aklını başlarına getirebilse, onlara doğru yolu bir gösterebilse. Biz de onların söylediklerine gerçekten bir inanabilsek.

Hani onlar, PKK’ya terörist dersek, seçmenimize ihanet ederiz deyip de, Diyarbakır’dan alel acele kaçanlar.

İkinci bildiğimiz yabancı dil Türkçe diyebilenler.

Yaptıklarından binlerce pişman olup da, efeliği elden bırakamayanlar.

Hani kongre salonuna astıkları pankarta, özerk devlet fikrini savunanlar.

Arabasında, PKK’nın finansmanını sağlayan uyuşturucuyu taşıttıranlar.

Kürsülere çıkıp, barış havariliği kesilircesine “Operasyonlar durmalıdır” diyenler.

Bir oğlu dağda, bir oğlu askerde olan babalar ağlamasın diyenler.

Dağda ölen teröristlerin taziyelerine devlet araçlarıyla gidenler.

Yani sahte barış havarisi kesilenler.

Son olayda yüzlerinizin ne kadar kızardığını görür gibiyim.

Son yaptıkları açıklamalar, eğer plân değilse, pişman olduklarının kapalı bir açıklaması gibi görünüyor.

Ancak…

Bizleri inandırmaları için, PKK’yı terörist ilân etmeleri gerekiyor.

Bizleri inandırmak istiyorlarsa, yapacakları bildiri ile dağdaki teröristleri evlerine çağırmaları gerekmektedirler.

Bizleri inandırmak istiyorlarsa, Barzani’ye gerekli cevabı vermeleri gerekmektedir.

Bizleri inandırmak istiyorlarsa, her sıkıştıklarında AİHM Türkiye’yi  şikayet etmemeleri gerekmektedir.

Eğer  bizleri inandırmak istiyorlarsa, bizlere “HAKLIYMIŞSINIZ” diyebilmeleri gerekmektedir.

Ah bir diyebilseniz.

Not: Yazarlar konularını çoğunlukla okuyucudan alırlar. Okuyucunun eleştirileri ve değerlendirmeleri yazarlara rehber olur. 1982 yılından itibaren ara ara yazmaya fikirlerimi yerele aktarmaya çalıştım. Bu güne kadar zatıma hep teşekkür geldi. Ancak gelmesini beklediğim eleştirileri göremedim. Ama ben yazacağım ve bekleyeceğim