Sevgili kardeşlerim,
Öğretmeninizden yapmasını istediğiniz bir şey var. Siz cesaret edip ona bir şey söyleyemiyorsunuz. Ona, sözünü dinletecek birisini, belki babanızı belki de annenizi göndererek yapmasını istediğiniz şeyi söyletirsiniz.
Pek samimi olmadığınız ama defterini çok güzel tutan bir arkadaşınızdan derslerde tuttuğu notları isteyeceksiniz. Defteri sizin istemeniz halinde belki de o defterini size vermeyecek. Ona bu isteğinizi söyleyecek ve onun da sözünden çıkmayan bir başka arkadaş devreye sokarsınız. Onunla defterini istetirsiniz. Bulduğunuz arkadaşı kırmayacağından defterini almanız mümkün olacaktır.
Arkadaşlarınız takımlarını kurmuşlar, bir oyun oynuyorlar. Siz de onlarla oyun oynamak istiyorsunuz. Beni de takımınıza alın deseniz, belki de sizi oyuna almayacaklar. Takımları kuran gençlere, sözünü kırmayacak bir başka arkadaş kanalıyla ulaşırsınız?
Bu ve benzeri bütün konularda bir isteğinizi karşınızda ki arkadaşınıza iletmek için mutlaka bir aracı ararsınız.
ALLAH ARACI İSTEMEZ
Ama bizleri yoktan var eden, koruyup gözeten, bizleri nimetleri ile doyurup içiren Allahtan bir şey isterken, kesinlikle aracı kullanmaz, kendiniz istersiniz.
Hem de emir şeklinde Şunu, yap Bunu yap Bana şunu ver dersiniz. Allaha, şunu yapar mısın? Bunu yapar mısın, demezsiniz.
Bu, Allahın bizi ne kadar kendine yakın gördüğünün bir işaretidir. Tabii bizim de Allahı o kadar yakın görmemiz gerektiğidir.
Biz Müslümanlar, diğer dinlerde olduğu gibi mesela Hıristiyanlıkta Papaz, aracı kılınır, günah çıkartılır, aforoz edilir (dinden uzaklaştırılır) ken, bizim Hocalarımız kesinle aracı olamazlar. Onlara bu yetki verilmemiştir.
Hocalarımız bize, Allaha nasıl yaklaşılması ve nasıl dua edilmesi gerektiğini öğretir, bunun yollarını gösterirler ama kendileri aracı olmazlar.
HOCANIN ARACIYA DERSİ
Hoca merhum, her akşam yatarken biraz da yüksek sesle yaptığı duasında;
Ya Rabbi! Senden yüz altın isterim. Doksan dokuz olursa almam derdi.
Hocanın bir de zengin fakat aç gözlü bir komşusu vardı. Her akşam hocanın bu şekil
dua ettiğini duyar, Acaba yüz altından az olsa, Hoca parayı almaz mı? derdi.
Bir akşam yine hoca merhum duasını bitirip sonunda da:
Ya Rabbi! 100 altın isterim, 99 olursa almam deyince, komşu Hocanın evinin damına çıkarak bir kese içerisine koyduğu 99 altını ona attı.
Hoca efendi baktı ki ocağa bir kese düştü. Hemen ocağın başına koştu ve gelen altınları saymaya başladı. Ama altınların 99 olduğunu gördü. Kendi kendine;
Allah, Allah Kesede 99 altın var. Ama 99'u veren Allah bir günde100'ü de verir. Sonra aza şükretmeyen çoğu bulamaz dedi ve Allaha şükür etti.
Hocaya altınları döken komşu sabırsızlıkla sabahın olmasını bile beklemeden alelacele hocanın kapısını çaldı ve:
Hocam demin altınları bacadan ben atmıştım. Bakalım hoca efendi 99 altını almayacak mı diye diyerek altınlarını geri istedi. Hoca merhum:
Ne münasebet canım! Ben altınları Allahtan istedim. O da bunları bana gönderdi, dedi. Sana altın, maltın veremem.
Hasis komşu ne yapacağını şaşırdı ve Hocaya; Gündüz sesinle kadıya gideceğiz, dedi. Hocada ona;
Giderim ama altıma bir at, sırtıma da bir kürk isterim, dedi.
Komşu, çaresiz bunları da kabullenip bir at bir de kürk getirdi hocaya...
Beraber kadının huzuruna çıktılar. Komşu derdini anlattı:
Benim paralarımı vermiyor dedi. Kadı hocaya sordu:
Ne diyeceksin bu iddialar karşısında? Hoca merhum da;
Kadı efendi, bu adam yalancıdır. Bana para falan vermedi. Bu adam korkuyorum biraz sonra buraya gelirken bindiğim dışarıdaki ata bile «Benimdir!» diyecektir, dedi.
Komşu gözlerini fincan gibi açarak;
Evet, kadı efendi. Dışarıdaki at da aslında benim dedi. Hoca merhum:
Görüyorsun değil mi kadı efendi? Korkarım şu sırtımdaki kürke de sahip çıkar, dedi.
Komşu; O da benim kadı efendi dedi. Buraya gelirken kürkü Hocaya ben verdim dedi. Hoca Merhum:
Ben demedim mi Kadı Efendi, dedi. Kadı Komşunun haksızlığına hükmetti.
Kadı Efendinin huzurundan çıkan Hoca, Komşusuna dönerek;
Al bakalım atını, kürkünü ve altınlarını dedi.Ben senin malına sahip olacak değilim. Fakat dikkat et. Bundan sonra, sakın Allahla kul arasına girme olmaz mı? dedi.