Sonunda olan oldu. Ankaraya davet edilen adaylar arasında adı geçmeyen Hasan Turhana Adayımız Sensin denildi.
Peki, Hasan Turhanın adaylığına çok önceden karar verildiğine göre, sözde aday olan dört kişiyi Ankaraya niye çağırıyorlar?
Bu düpedüz insan onuru ile alay etmektir. Basın, çağrılanların haberini dolu dolu yapsın, sonra çok önceden belirlenen başkan adayının adı açıklansın.
Politikanın işine şeytanın bile aklı ermez diyorlar. Bu son olayda da gördüğümüz gibi gerçekten ermezmiş.
Önceki gün adaylarla ilgili yazıyı kaleme alırken, Hasan Turhanın telefonunu defalarca aramama rağmen, bir türlü kendisine ulaşamadım. Sonra partinin ağır toplarından Kenan Özcanı aradım. Telefonu meşguldü. Yanımdaki dostum, Hasan Turhan kesinlikle aday değil, Ankaraya bile gitmedi deyince, Kenan Özcanın telefonunu ikinci kez aramaktan vazgeçtim. Ancak inancıma göre Hasan Turhanın ilçe başkanlığına atanma kararı çok önceden verilmişti. Hep bu konuyu dile getirdim. Ancak görev verilmesine birşey demiyorum. O zaman dört adayı niye Ankaraya elsiz ayaksız adeta sürüklercesine çağırdılar. Çağırmadan da iki satırlık yazıyla, Hasan Turhan bizim adayımızdır diyebilirlerdi. Ama ne yaptılar; aylar önce ilçe başkanlığına atadıkları Hasan Turhanı yeni keşfetmişler gibi ilçe başkanlığına getirdiler.
Bu saatten sonra fazla yorum yapmaya hiç gerek yok. AK Parti bu... Ne zaman ne yapacağı belli olmayan siyasi bir parti var karşımızda. Ancak Hasan Turhana söylecek bir sözüm yok. İyi bir insan ama bu göreve getirilirken izlenen politika çok yanlıştı.
Av. Abdullah Yeniusta, Hüseyin Koşar, Turgay Sarıyıldız ve Tanju Karaçancı gibi siyasileri de Ankaraya kadar sürüklemekte çok yanlış. Bütün bu gerçekleri gazetemiz basıldıktan sonra saat 21.30da öğrendim. Hasan Turhana görev verildiği belli olmuştu. Bizim ikinci baskıyı yapmamız mümkün değildi. Bu saatten sonra ne diyebiliriz ki? Hep söylerim, Benim AK Partinin işine pek aklım ermez diye. Yalnız benim değil, şeytanın bile aklı ermezmiş.
CUMHURİYET MEYDANI
DEĞİŞİYOR
İlçemizin kalbi Cumhuriyet Meydanıdır. Çünkü burada 1670 yıllarının başında Jandarma binasının bulunduğu yerde, Beyler Sarayı vardı. 1900lü yılların başlarında ise Beyler Sarayı ve yanındaki Hanım Konağı diye anılan binadan eser kalmamıştır. Hükümet Konağının yapımına 1897de başlanmış, 1900de bitirilmiş, 66 yıl hizmet verdikten sonra Belediye Başkanı Nihat Aşkın tarafından güya bina çürük gerekçesiyle yıktırılmıştır. Yine Nihat Aşkın Sökeye ve meydana anlam kazandıran Hacı Ziya Bey Konağını, Ali Rıza Bey Hanını (Celal Bey Hanı), Hacı Ziya Bey Sinemasının ön bölümü hariç, arka bölümünü, meydanın kenarında bulunan iki katlı Tarım Kredi Binasını, yine bir bölümü meydana bakan Aşar Depolarını eski oldukları gerekçesiyle Belediye Meclis Kararı ile yıkılmıştır. Yine bugünkü Hükümet Konağının önünde inşası yarım kalmış Halk Evi binası da bu yıkımdan nasibini almıştır. O tarihlerde tek tek saydığım yapılarla meydanın görünümü çok farklıydı. Bu eserlerden elimizde hiçbir şey kalmadı. Ziraat Bankasıda önümüzdeki günlerde yıkılarak yerine daha modern bir bina inşa edilecek. Bu binanın bulunduğu arsayı biraz anlatayım. Binanın önünde eskiden dar bir sokak vardı. Hemen bitişiğinde bir çay bahçesi, bankanın olduğu yerde ise adı ile ünlü ve Söke eşrafının oturduğu Bizim Kahve vardı. Hemen bitişiğinde kapısında Deştiman (Çiftçi Mallarını Koruma) yazan üstü açık bir arsa vardı. Bunlar benim kuşağımın tanık olduğu yapılardı. Bundan önceki yıllarda meydanın hemen kenarında Hükümet Konağının yan karşısında Eğimli Hacı Mustafa tarafından inşa ettirilen ve geçtiğimiz yıllarda çürük gerekçesiyle yıktırılan binanın arsası duvarla çevrilmiştir. Avcılar Kulübünün karşısında bulunan çay bahçesi arsasında ise Gayret-i Afatiye Mektebi ve bahçe duvarının bir bölümünde çeşme vardır.
Söke tarihe tanıklık edecek eserlerin hiçbirini koruyamamış veya korumakta geç kalmıştır. Anlayacağınız Sökenin geçmişi tarihin karanlık sayfalarında kaybolmuş. Son yıllarda inşa edilen 5-6 katlı binalarla tarih yazılmaz herhalde.