"Ateş düştüğü yeri yakar!" diye boşuna söylememiş atalarımız. Bu atasözünün ne kadar gerçeklik payı olduğunu bir kez daha yaşadık. Hülya ve Beliğ Azbazdar'ın oğulları Rasih'in trafik kazası sonucu yaşamını yitirmesi herkesi üzdü. Allah böyle bir acıyı kimseye yaşatmasın. Ateş önce Söke'ye düştü, ençok da çok sevdiği annesinin, babasının ve de kardeşi Onur'un yüreğini yaktı. Elbette ki, hepimiz üzüldük, ama ailesi kadar kimse bu acıyı hissedemez. Dedim ya, "Ateş düştüğü yeri yakar!"
Üzücü kazanın üzerinden bir kaç gün geçmişti ki, Beliğ ağabey cep telefonumdan beni aradı. Sesi öfkeliydi ve yapılan haksızlığa isyan ediyordu. Haberi yayın kuruluşlarına gönderen muhabirlerin kimler olduğunu sordu ve "Bu arkadaşlar uzman kişiler mi? Oğlumun yanarak can verdiğini yazmışlar. Yanarak öldüğünü nereden biliyorlar? Neden acımıza acı katıyorlar? Otopsi sonuçları henüz elime ulaşmamakla birlikte, ölüm sebebinin çarpmanın şiddetiyle boyun ve omurilik kırılmasından meydana geldiği sanılıyor. Çünkü ciğerlerde yanarak öldüğüne dair bir bulguya rastlanılmamış. Ciğerlerinde karbonmonoksit bulunmamış." dedi.
Yaşadığı acı yetmiyormuş gibi, bilinsizce ve düşüncesizce yapılan haberlere de belli ki üzülüyordu. Muhabirler, mensubu oldukları haber ajanslarına ve yayın kuruluşlarına haberi servis yaparlarken Rasih Azbazdar'ın yanarak can verdiğinin notunu düşmüş olacaklar ki, yayınlanan haberlerin neredeyse hepsi bu yönde yani yanlıştı. Bu haberlere okuyucuların gönderdikleri yorumlar da Beliğ ağabeyi isyan ettirmişti. Yorumları gönderen okuyuculara seslenerek, "Kim görmüşse yarış yaptıklarını çıksın açıklasın. Sahte isimlerle yapılan yorumlarla ve asılsız iddialarla arkadaşınının da psikolojisini bozuyorlar. Oğlumu kurtarmak için çeşitli yerleri yanan bir insana haksızlık yapıyorlar." dedi.
Haberi kullanan gazetelerin web sayfalarında biraz araştırma yaptım ve hakikatten ateşin ancak düştüğü yeri yaktığını gördüm. Gerisi boş. Ciddiyetsiz, düşüncesiz, acımasızca yorumlarla karşılaştım. Çok üzüldüm.
Bir yorumda şu ifadelere yer verilmiş: Alkol almış. Kuşadası'ndan Söke'ye yarış yaparak geldiği için normal.
İnsanlıktan nasibini alamamış bir yorumcu. Sanki oturup beraber içtiler ve de beraber yarıştılar...
Bir diğer yorumda da şu görüşlere yer verilmiş: Yolda makas, kapışma ve sonuç. Makaslar, kapışmalar, sıkıştırmalar.
Bu yorumcuda sanki olay anını yaşamış gibi iddialarda bulunmuş. Sırf yorum yapmış olmak için habere yorum göndermiş...
Alın size çok çirkin bir yorum daha. Muzaffer Yalçın Kutlu isimli kişinin Milliyet Gazetesi'nde yayınlanan habere gönderdiği yorumun başlığı da çok çirkin. İyi yarışlar başlığıyla yaptığı yorumunda şu görüşlere yer vermiş: Bak görgü şahidi ne diyor! İki oto yarış halindeymiş.
Görgü şahidi kim belli değil. Milliyet Gazetesi'nde yayınlanan habere yorum atmış, ismi ve cismi belli olmayan kod isimli bir kişi. Ama; Muzaffer isimli yorumcuya göre demekki güvenilir bir kaynak. Bu yorumcunun iddiaları üzerinden yola çıkarak acımasızca ifadeler kullanabiliyor...
En acımasız yorum Cedaa imzalıydı. Bu yorumcunun da kim olduğu belli değil. Gerçek kimliğini yazma cesareti gösterememiş. Aşırı hız başlıklı yorumdaki iddiaları şöyle: Olaya şahit oldum ve iki araba yarış halindeydi. Kuşadası'nda eğlenceden gelen arkadaşlar alkollü bir şekilde yarış yapıyorlardı.
Bu kişiye söyleyecek söz bulamıyorum. En iyisimi, Allah seni bildiği gibi yapsın...
İnsanlıktan nasibini alamamış kişilerin yorumları böyle...
***
Bir de madalyonun diğer yüzü var!
Beliğ ağabey telefonda söylediğinde dondum kaldım. "Böyle bir şey nasıl olur!" dedim. Yaptığım araştırmada gördüm ki, Ekspres Gazetesi'nde 14 Ağustos tarihinde Nezir Çetin imzasıyla yayınlanan bir köşe yazısında Söke Belediye Başkanlığı dönemindeki bir icraatı eleştirilerek çirkin ifadeler kullanılmış.
Köşe yazısının sonunda şöyle bir ifade var:
"Herşeyin bir bedeli olmalı, ödenmiş ya da ödenecek.
Bu aynalı sarayın bedeli ödendi mi?"
Eleştirirken fazla ileriye gidilmiş ve hadlerini aşmışlar.
"Beliğ Azbazdar bunun bedelini nasıl ödeyecek!" şeklinde bir ifade kullanılmış. Bu yazıdan 7 gün sonra o talihsiz kaza meydana geldi ve yüreğimiz yandı. Beliğ ağabey ile yaptığımız görüşmede dedi ki, "Yayın yoluyla sordular! Bedelini nasıl ödeyeceksin! diye. Alın işte size bedel!"
Sorumsuzca yazılan ve yayınlanan köşe yazısının insanlarda uğrattığı tahribatı görebiliyor musunuz?
Yöneticilik koltuğuna oturanlar elbetteki icraatlarından dolayı alkışlanacak ve eleştirileceklerdir. Bu koltukta otururken yaptıkları icraatları elbetteki olumlu olduğu kadar yanlış ta olacaktır. Rahmetli Turgut Özal, Başbakanlığı döneminde nasıl ki Türkiye'yi çağ atlatmışsa elbette hataları da olmuştur.
Unutmayınız ki, hiçbir iş yapmayan hata da yapmaz.
Kaza haberini yayın kuruluşuna gönderen muhabirden, habere yorum gönderen okuyucuya... Kullanılan ifadelerin nereye varacağını hesap etmeyen köşe yazarından, yazıyı yayınlamakta sakınca görmeyen gazete yönetimine ve hatta bu yazıyı yazan kişinin çirkin yazılarına ses çıkarmayan oda yöneticilerine kadar herkese diyeceğim şudur ki; bir gün o ateş hepimizin evine düşebilir, hepimizin canınızı yakabilir.
Lütfen biraz insanlık...
Hepimizi Allah korusun...