Türk Milleti, geleceğini öngörebilmek için, zaman zaman kaybettiği topraklara gitmeli ve oradaki kültürel mirası görmeli vede mahsun Türklerle bir araya gelmelidir.
Ben de bu sefer İsveçin Malmö şehrinde tanıştığım, Doğu Makedonyanın Konçe köyünden Bozkurt lakaplı Abdullah Beyin ısrarlı daveti üzerine arkadaşlarımla beraber Konçeye gittim.
Bu ata topraklarına gidişler, benim fikirlerime her daim bir tazelik ve aklımada dinçlik katıyor. Türklük konusunda, adeta bir iman tazeliyorum. Allaha çok şükür ki; yine böyle oldu...
Allah ve orada bize eşlik edenler şahittir ki; biz bir tek Abdullahın Bozkurt olduğunu zannederken, Doğu Makedonya dağlarında ana rahminden dünyaya düşen her bir Türkün Bozkurt olduğunu gördük.
Abarttığımı falan zannetmeyin. Dağın zirvesini tutmuş ve bir Yörük köyü olan Kocaalide bebelerin bizi bir Bozkurt Selamı ve Duruşu ile öyle bir karşılayışı vardı ki; buna yürek dayanmaz. Hemen aklıma Atatürkün, Toroslarda Yörüklerin tüten dumanını işaret etmesi geldi. Ve Türk Milletine ne mutlu ki; yüzyıllık ayrılığa ve onca çileye rağmen, Doğu Makedonyanın zirvelerinde, Yörüklerin ocağı Biz Türküz diye tütüyor.
Sadece bu sebeble bile, Türkiye Türklerinin ve Dünya Türklüğünün, Makedonya Türklüğüne ama özellikle Doğu Makedonya Türklüğüne, hiç bir zaman ödenemeyecek borçları vardır.
Türk her yerde olduğu gibi Makedonyada da sıkıntılıdır. Küresel güçler ve onların işbirlikçilerinin, Türkü asimile etme politikalarını, büyük bir incelik ve titizlikle orada da uyguladıklarını bir kez daha gördük.
Ayrıca dikkatimizi çeken diğer bir husus, ecdat yadigarı ve gözbebeğimiz camilerimizin içler acısı haliydi. Bu sebeble bölgeye Ağlayan Camiler Diyarı demek daha doğru olur diye düşündüm.
Radovişte Kebir Caminin ortada bırakılan minareden ibaret görüntüsünü, Strumcadaki kapalı tutulan şahaser Orta Camini, yüzlerce Türkün anavatana göç ettiği Velyusada samanlık haline getirilen ve minaresi yıkılan camiyi ve Banitsada müslüman bir çingeneye terkedilen tekkeyi ve camiyi, Cumalı köyünde yıkılmaya terkedilmiş camiyi ve diğerlerini görünce, bir Müslüman Türk olarak, emin olun çok utandım... Bu fotoğrafları da sizlerle paylaşıyorum. Söyleyin yanlış mı düşünmüşüm?
Biz Müslüman Türklerin artık aklımızı başımıza alma zamanı, çoktan gelmişte geçmiştir. Nasıl ülkemizi ve ülkemizin zenginliklerini milliyetsizlere terk etmiş isek, Makedonyada da durum aynıdır. Biz birbirimizle uğraşıp didişirken, Türkle her hangi bir nedenle hesabı olanlar Türke ağır bir fatura kesmek peşindedir.
Bu arada, yirmi yılı aşkın bir süredir Hıdrellez Şenlikleri adı altında yapılan etkinliklere katılmak üzere, Çalıklı Köyüne gittik. Balkanların dört bir köşesinden oraya gelen, dostlarla kuçaklaştık. Bütün eksikliklerine rağmen, bu şenliği ilk günden itibaren sürdüren Dr. Şenol Tahiriyi de kutluyorum. Hepinizi de, yılda bir kez de olsa Çalıklı, Konçe, Kocaali, Alikoç, Radoviş, Strumca, İştip, Köprülü başta olmak üzere Doğu Makedonyaya gitmeye ve oradaki Türklerle kucaklaşmaya davet ediyorum. Yani demek istediğim şu: turistik değil, hedefli ve planlı olarak Türk bölgelerini ziyaret etmek gerekiyor. Bunu da mazeret üretmeden yapmak lazım...
Ayrıca Doğu Makedonyayı Ağlayan Camiler Diyarı olmaktan çıkarmak için, her Türk kendine bir vazife üstlenmelidir. Herşeyi devletten beklemeyelim. Yolunu bulup, camilerimizle sevinen ve gülen yürekler haline gelelim.
Bu seyahatimizde bize ömür boyu unutamayacağımız görüntüler yaşatan; İsmail Kurt, Hamdi Hasan, Elvin Hasan ile Kemal ve Yaşar öğretmenlerimizi de anmamız ve size tanıtmamız gerek. Onlar gerçekten rahmetli Necip Hablemitoğlunun dediği gibi Mustafa Kemalin Öğretmenleri !..
Dönüşümüzde de, Üsküpteki dostlarla kucaklaştık ve 27 Nisan 2014te parlamentoya giren genç Türk milletvekili Enes İbrahimi ve Türk Hareket Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Adnan Kahili ziyaret edip tebrik ettik. Bir de üstüne Ohrili Maksud Aliyi görmeyelim mi!
Hangi birini yazayım? Bizi görmekten mutlu olan, Size sahip çıkmak, Türkiyenin ve Türklerin namus ve şeref borcudur deyince gözyaşları ile boynumuza sarılan, evine ve sofrasına davet eden, bu olmadı hep bekliyoruz diyen, bağrımızdan hiç koparmak istemediğimiz al yanaklı Yörük çocuklarını mı; hangisini yazayım?
Olmadı be, Konçeli Bozkurt Abdullah olmadı! Bizi oralara götürdün ama biz artık oralarda kaldık dönemeyiz... Bedenimiz anavatana dönse de, kalbimiz oralarda kaldı. Söyle be gavura, geleceğiz bir daha yine oralara, işte benden de o ka!..