Akşam olup da saatler geri dönüp karanlık indiğinde üstümüze, suçlusu güneşin terk edişimidir bizi, insanlığın bir yanı karanlıkta kalırken diğer yanına güneşin doğduğu mudur hep unuttuğumuz.
Belli ki bir yanımız aydınlıkta iken diğer yanımız karanlıkta. Ama biz hep karanlıktan yakındık, yakınıyoruz. Oysa aydınlık ve karanlık yanımız yanlarımız da biz değil miyiz?
Dün akşam bir yerli dizi de, bir oyuncu rolü gereği olsa gerek "yıllar bana affetmeyi öğretti, oğlum da öğrenecek" diye sözünü bitirirken, hah dedim ilk defa yerli muhteşem dizilerimizde adam akıllı bir söz duyduk.
Evet yılların en büyük öğreticiliği affetmektir. affetmeyi öğrenen insan ancak insani değerlere kavuşma kapısını aralamış demektir.
Yaşamda öğrenilecek en büyük derstir affetmek.
Kan gütmek, kin gütmek, düşmanlık beslemek değil midir insanlığı savaşların içine atan, ölümleri besleyen büyüten.
Ülkesel, yerel gazeteleri okuyoruz, her kafadan ayrı bir ses, ayrı bir düşünce. Ortak kanı, barışın sağlanması ama nasıl? Kimilerine göre teslim alarak, kimilerine göre teslim olmadan. Kimilerine göre yok ederek...
Barış, öncelikle çatışan tarafların silahlarını susturarak birlikte aynı masaya oturmaları ile başlayabilir. Silahların gölgesinde barış olamıyacağına göre, öyle zafer naraları ile de barış olmaz. Barış, kimin haklı ya da kimin haksız, kimin güçlü ya da kimin güçsüz olmasına bakılmaksızın eşitlenen tarafların birbirlerini dinlemeleri ile başlayacaktır. Bir yandan kaka deyip, öte yandan barış yapalım demekle olmuyor.
Bildik bilmedik köşe yazarlarımız, madalyonun hep tek tarafından olaylara bakmaya devam etmektedirler.
Yaşadığımız kadim anadolu topraklarında, kan gövdeyi götürüyorsa, bunun suçlusu yine biz olmalıyız. Çünkü, bir yanımız Türk ise bir yanımız Kürttür. Bir yanımız Kürt ise, bir yanımız Çerkezdir. Bir yanımız Çerkez ise bir yanımız Süryanidir. Bir yanımız Süryani ise, bir yanımız Ermenidir, Rumdur, Lazdır, Arnavuttur, Boşnaktır, Araptır ...dır.
Bu kadar çok etni sitenin ve kültürün bir arada yaşadığı başka topraklar yoktur.
Bu topraklar üzerinde etni siteden yola çıkarak politika yapanlar Anadolu halklarına ve temsil ettiğini sandığı kendi halkına zarar verecektir.
Sorun, etni siteden bakmak değil, SINIFSAL BAKAMAMA SORUNUDUR.
Çünkü, kapitalist/emperyalist sistemlerin temel güdüsü sömürüdür ve sömürü dil, din, ırka bakmaksızın herkesin sömürülmesidir. Savaşları yaratan da kapitalist/emperyalist sistemlerdir. Çünkü bu vahşi sömürü sistemi tüm dünya için geçerli olup savaşlardan beslenmektedir. Çok yakından bakıldığında Arap Baharı diye halkların nasıl kandırıldığı açıkça ortatadır. Çünkü sözde Arap Baharında Arap Halkları belki diktatörlerden kurtulmaktadır ancak sömürüden kurtulmaları bu fasılda mümkün değildir. Yönetenler değişse de sömürü devam edecektir.
Ülkemizdeki çatışmanın temelinde de vahşi kapitalist/emperyalist sistemin olduğu gözlenmektedir. İnsanlarımıza düşen bu ölümlere son vermenin tek yolu olaylara sınıfsal bakmak ve bakılmasını sağlamaktır. Sorun Türkün, Kürdün, Arapın bireysel sorunu olmayıp sorun top yekün sömürülmemizdir.
Bu nedenlerle kardeşlik bağlarımızı sınıfsal bazda güçlendirerek bu emperyalistlerin ekmeğine yağ süren çatışmaları/ölümleri/kaçırmaları ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Bu doğrultuda emek, özgürlük, demokrasi bloğunun artık süreci ele alması ve değiştirmesi zamanı gelmiştir. Bu zamanda asıl olan BDPnin kendisini barış için ortaya koymasıdır.
Güneşi paylaşmayı nasıl öğrendiysek, birlikte yaşamayı, birlikte sınıfsal mücadeleyi de öğrenmeliyiz ama öldürmeden, affetmeyi öğrenerek...