Dikkat ettiniz mi bilmiyorum; trafik kurallarının dışında seyreden uyanık şoförler, genellikle 34 plakalı araçları kullananların arasından çıkıyor
Bir sıkışıklık anında en sağdaki emniyet şeridini kullananlar onlar.
Kuyruğa girilmesi gereken bir yerde, kenardan kenardan seğirtip, üç-beş arabalık bir mesafeyi kazanabilmek uğruna türlü çeşitli akrobasilere direksiyon kıranlar yine onlar
Bir birey olarak sizi, haklarınızı ve can güvenliğinizi hiçe sayanlar yine onlar; yine onlar
Ve onlar, çoğunlukla Türkiyenin kalbi olarak nitelenen o kocaman metropoltaşra kentimizde yaşıyor
Ülkemizin bu en taşra kenti içinde geçerli olan toplumsal kurallar, biraz garip, az biraz mayhoş ve hayli vahşi!..
Trafik düzeni de öyle, insan ilişkileri de; yasalardan süzülen kurallar bütünü de
Eskiler, adabı muaşeret kaideleri derdi ortak toplumsal paydayı oluşturan bu kurallar bütününün tümüne Şimdi toplumsal değerler deniyor.
Deniyor ve o noktada kalınıyor Yani hiçbir kurala uyulmuyor, hiçbir değer hayata geçirilmiyor; sindirilmiyor.
İnsani değerler bronşit olmuş, öksürük, tıksırık içinde.
İnsan, insanın kurdu olmuş, telaşlı ve gergin bir devinim içinde...
Yuvarlanıp gidiyor Büyük-Şehir, tarihin dibindeki metruk yerine...
Bu öksürük ve tıksırık içindeki yuvarlanışa, neo-liberalizmin [yani emperyalizmin; yani sömürücülüğün; yani hortumculuğun] kalem-silahşorları dinamizm diyorlar.
-Kapitalizm insanı dinamik kılıyor!.. Ve topluma dinamizm getiriyor, buyuruyorlar.
Doğrudur.
Bir uçurumun kenarından yürüdüğünüzü düşünün.
Bütün bedeniniz pür dikkat kesilir. Rehavete kapılmış yüzünüz gerilir; adaleleriniz dirileşir, gözleriniz keskinleşir ve aklınız alarma geçer...
Niçin?
Çünkü, tehlikedesinizdir!..
Çünkü bedeniniz, kendisini korumak için alarma geçmiştir...
Bu hal bir dinamizm mi?
Evet!..
Ancak, bu dinamizm gerginliğinden nereye varılabilir?
İnsanın kendisini, kendi davranışlarının sonuçlarından korumak için alarma geçirmesi Kendi yarattığı tehlike ortamının ortasında kendisini koruma gerginliği içinde yaşantısını sürdürmesi, amaçlanacak bir durum mudur?..
Tehlike karşısındaki teyakkuz durumu içinde bir insanın mutlu olabileceğine ihtimal verebiliyor musunuz?..
Sürekli ve amansız bir yarış içinde uçurumun en kenarında yürümeye çalışmanın özenilecek nesi vardır?
Ülkenin bu en taşra kenti, Türkiyeye giydirilmek istenen elbisenin maketidir.
Yeni Dünya Düzeni denen acı formül, bu kocaman kentimizde prova edilmekte ve itina ile yetiştirilen yerel uyanıklar vasıtasıyla da ülke geneline zerk edilmeye çalışılmaktadır.
Bu acımasız düzen içinde öteki insan, yarışılacak, mal satılacak, üstünden atlanılarak sırtı mindere yapıştırılacak bir rakip ya da müşteridir...
İnsan, tam anlamı ile bir diğerinin kurtu durumundadır
Ondan daha önde olmak, Onu geçmek, Ona çelme takmak, Onu yemek, yok etmek...
İşte Özaldan sonra her geçen gün daha da ilmine varılan yapay dinamizmin aslı ve esası budur
Sözünü ettiğimiz bu dinamizm, tüm güç ve enerjisini, dizginlerinden boşanmış hırstan ve adına Neo-Liberalizm denilen bu ilkel ve vahşi kapışma ideolojisinden almaktadır.
-Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!..
İşte kapitalizmin temel felsefesi budur!
Neyi bırakıyoruz?..
İnsanı, öteki insanların üzerine mi salıyoruz?..
-Bırakınız çalsınlar; bırakınız ısırsınlar!..
Hayır, böyle bir düzen olamaz...
Gücü elinde bulunduran her dilediğini yapabilecek Hem kitabı kendi yazacak ve hem de yaptıklarının kitaba uygunluğunu kendisi denetleyecek!..
Irakı işgal edip, tarihin en kanlı seri-cinayetlerini işleyecek... Ve sonra cinayet mahalline çok uluslu şirketlerini gönderip, taş taş üstünde bırakmadığı bir ülkeyi bedeli karşılığında imar etmekten söz edecek...
İnsanoğlu, dinin yaptırımlarıyla, toplumsal değerlerle, ekonomik tedbir ve yöntemlerle ve son olarak da yasalar aracılığı ile dizginlenmesi gereken, doğanın en tehlikeli yaratığıdır...
Bu tehlikeli yaratığı, dizginlerinden boşalttığınız zaman, onun sadece vahşi ve ilkel yüzünü görmüş ve bu vahşi gücü kamunun güvenliği ile karşı karıya ve göğüs göğüse getirmiş olursunuz Ve sonra, zincirlerin boşaltılmış bu insan topluluğu ile birlikte yaşayabilmek için, dişe diş bir mücadeleyi sürdürmek zorunda kalırsınız
Böyle bir yaşamı sürdürmek ise, ancak, ahlak, sanat, estetik, erdem, dayanışma, yardımlaşma, sevgi, özveri ve benzeri kavramları buruşturup, bir çöplüğe atmakla mümkün olabilir
Ancak, neyse ki, defoları da olsa, görünüşte demokratik bir toplumda yaşıyoruz
Ve kısmen de olsa, seçme hakkımız var.
Ama işte bütün sorun, bu hakkı doğru yönde kullanabilmekte