20 Mayıs 2011 tarihinde basımı gerçekleşen ve orijinal adı «09 Ajans Söke Kitabı» geçtiğimiz günlerde kamuoyuna tanıtılmış!
Bu tanıtımdan, böyle bir kitabın yayınlanmış olduğundan haberim yoktu. Çünkü bana haber veren, olmadı. Sağolsunlar, unutmuş olabilirler. Kitap bir derleme, toplama türünde. Zengin ama eksik bir içeriği var. Bu eksik yanlarını, bir eleştiri havası içinde değil de bir öneri niteliğinde yapacağım. Amacım, emeğe saygı ve bu gibi çalışmaları daha mükemmele yöneltmekten başka bir şey değildir. Çünkü kültür ve bilgi kaynağı olan bu tür yapıtlar ne kadar çok hatasız olursa, o kadar çok güvenilir olur. Güvenilirliği olan yapıtlar, evrenselleşir.
Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun kitap yazımında dikkat edilecek konular adlı iki aylık seminerine yıllar önce İstanbul Üniversitesinde katılmıştım. Derslere tanınmış hocalar giriyordu. Prof. Mehmet Kaplan, Emin Özdemir, Turhan Oğuzkan çok etkilendiğim, hep rahmetle andığım Ramazan Gökalp Arkın o yıllarda Arkın Yayın Evinin de aynı zamanda sahibi ve editörü idi. O derdi ki; Kitabı kitap yapan hiç kuşkusuz editördür. Bu sözü, Anadoluda çok söylenen şu tümce ile de güçlendiriyordu: Kadın var, arpa unundan ekmek yapar; kadın var, buğday unundan termaş yapar:
Ramazan bey, gerçekten çok büyük bir editördü. Yayınladığı yapıtları da buna bir örnektir. İşte bunlara en önemli örnek Cumhuriyet Ansiklopedisi.
Editör yapıtı yöneten, şekillendiren ekip başıdır. Yazarları aynı zamanda sogular. Yıllar önce tuttuğum gizli notlarımın bazılarını burada herkesin yararlanması için vereceğim.
Çünkü, bu güzel yapıtta ağır basan hatalar, editörlükten kaynaklanıyor? Yapıtta yer alan editörlük hatalarının bazıları şöyle:
1- İsa Gümüş tarafından anlatımı yapılan ALEVİLİK sadece Sökeye özgü bir anlatıdır. Bu hayliyle kısır ve cılız kalmıştır. Röportajı yapan kişi, Aleviliği tanıtmadan konuya girmiş, öyle de bitirmiştir. Onun tutumu normaldir ama editörün ve yazarın konuyu sorgulaması gerekirdi:
1- Alevilik nedir?
2- Alevilikte tarikatlar nelerdir?
3- Sökede yaşayan Aleviler
4- Sökede yaşayanlara örnekler;
a) İsa Gümüşün Anlatımı.
b) Erzincan Alevileri - Ali Haydar Polat anlatımı.
c) Sökede Aleviler - Hüseyin Akkaya Anlatımı.
Neden buna gerek var!
Gereği şudur!
Temeli Şiiliğe dayanan, çok geniş bir içeriği olan bu konu, basit verilince anlaşılmaz, kısır kalır, doyurucu olmaz. Bu da Alevi kardeşlerimiz arasında çelişki yaratır. Nitekim birisi bana sordu: Caferilik ve Buyruktan söz edilmemiş: Eğer Editör, Prof. Ender Behnan Şapolyonun, MEZHEPLER VE TARİKATLAR TARİHİ adlı yapıtı inceledikten sonra konuya bir ilk bölüm paragrafı açsaydı, okuyucu konuyu tanımış, anlatıyı daha iyi kavramış olacaktı.
Alevilik, imam Caferi'yi tanıyan, onun kitabını buyruğu kabul eden bir mezheptir. Bu mezhebin tarikatları ise Kızılbaşlık-Tahtacılık-Bektaşiliktir.
Şiilik veya Şialık daha değişiktir. Caferi olmalarına rağmen Anadolu Alevilerinden daha farklıdırlar. Kars, Iğdır illerimizde çoğunlukla yaşarlar. Şii Tarikatlar ise şunlardır: Şiilik-Hurufilik-Yezidilik-Nuseyriler-Dürziler-İsmaililer. Bu konuda derin bilgisi olmayan okuyucuların, bu tür kısır ve yüzeysel anlatımlardan kana kana su içeceklerini sanmıyorum. Bu durum, ön tanıtım isteyen BOŞNAKLAR-ÇERKEZLER-ARAPLAR-ARNAVUTLAR-GİRİTLİLER-GÖÇ MENLER-POMAKLAR için de geçerlidir.
2- Editörlük hatalarından biri de, kitapta kullanılan alıntıların kimlerden veya hangi kaynaklardan yapıldığının belirtilmemiş olmasıdır. Emin Özdemir, seminerde bu konuda şu notu yazdırmış: Yazarı ve kaynağı belli olmayan alıntılar, su üzerine yazılmış yazılar gibidir: Hafif bir dalga silip atar. Bu yapıtta buna örnek olarak belediyelerden alınan kaynakları vereceğim. SÖKE İLÇE BELDELERİ başlıklı yazılardaki araştırmaları, sayın başkanlarımız nerelerden aldılar? Bunları hangi kaynaklara dayandırdılar? Bunlardan hiç söz etmiyorlar? Bu beldelerin tarihi ve coğrafyası yazılırken hangi kaynaklardan yararlanıldı, hangi yazarların bu konuda araştırmaları incelendi ve doğruluk dereceleri sorgulandı?
Rahmetli Hocam Prof. Dr. Mehmet Kaplan Tarihi kaynaklardan nasıl yararlanıyoruz? adlı notunda diyor ki; bir doğanın şekillenmiş morfolojik özellikleri, bir çok jeolojik evreyi geçirdikten sonra oluşur. Oluşan bu to poğrafyada ve coğrafyada biyolojik verimlilik başlar. Yöre biyolojik açıdan ne kadar çok ve doyurucu, barındırıcı ise insan orada yerleşir ve yücelir. Bir yerin tarihi ve coğrafyası incelenirken bu konu asla göz ardı edilemez!
Atatürk ise; Türk, Tarih Kurumunda yaptığı bir konuşmada arkeoloji uzmanlarına, tarihçilere şöyle sesleniyor: Arkeoloji, tarihin laboratuvarıdır. Arkeoloji çalışmalarını hızlandırarak, gün ışığına çıkaracağımız yapıtları tarihe ışık tutması için insanlığın hizmetine sınacağız. O zaman gerçek tarih aydınlanacak.
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal aktarması. Rahmetliyi İzmir Symirna Kazı Evinde Sökenin gururu Samim Kocagözle ziyaretimizde söylemişti.
Demek istediğim şu: Sarıkemer Beldesinin Tarihi ve Coğrafyası adlı bölüm bilimsel araştırma verilerine az da olsa uygun. Kutlamak istediğim, bu makalenin yazarı ne yazık ki belli değil. Oysa Sarıkemerin yerel tarihine ışık tutacak böylesine bir araştırma sahipsiz mi? Yoksa bir yerlerden alınmışta, kısmen bozulup ana izleri bir türlü gizlenememiş çalıntı mı? Bunları anlamak için uzman olmaya gerek yok, zaten üslup her şeyi ortaya koyuyor. Bunu neden örnek aldığıma gelince!
Nedeni şu!
Diğer beldelerin anlatımında böyle geniş, bilimsel bilgiler yoktur. Oysa buradaki beldelerin içinde tarihi misyonu çok büyük olan ve evrensellik içeren en geniş boyutlu belde Prienenin mirasçısı Güllübahçedir. Çünkü Priene; ilk çağlardan günümüze intikal eden, Anadolunun pompeisi adını verdiğimiz bir Antik Kenttir. Ne yazık ki, böyle değerli bir kitapta Güllübahçe Belediyesi onlara tanınan bu olanağı yeteri kadar değerlendirememiştir. Oysa Hasibe Akad gibi bir uzmanları olmasına rağmen.
Yapıtın önsözünde deniliyor ki: "...Kitap için gerekli araştırma ve röportajı ben yapacaktım. Kitabın basım ile ilgili teknik konuları ve belde belediyelerinin tanıtımını Metin ağabey üstlenecekti.
Bu anlatımından anlıyoruz ki, beldelerle ilgili yazılardan Metin Üçülçüm sorumlu. Şimdi Metin Beye soralım.
Sarıkemer Beldesinden gelen yazıyı sorguladınız mı? Hiç değişiklikler yaptınız mı? Size verilen metinde makalenin kaynağı ve yazarı var mı? Vardıysa neden çıkarmaya gerek duydunuz? Çıkarmak metni çalmak anlamına gelmez mi? Farz edelim ki, vardı ve çıkardınız! Sizin kitabınızın ikinci sayfasına Gerekli Hatırlatma başlığı adı altında koyduğunuz şu notunuzla ters düşmüş olmuyor musunuz? Notunuzda şöyle diyorsunuz:
Söke Kitabı 09 Ajans Yayıncılığı Tescilli Markasıdır. Söke kitabının tüm yayın hakları 09 Ajans Yayıncılığa aittir. 09 Ajans Yayıncılıktan yazılı izin almadıkça reklam grafiklerini ve rehberi tümü veya bir bölümünün içeriğinin verilerinin yazılı, görsel veya elektronik ortamlarda kullanılması, çoğaltılması veya kaynak gösterilerek dahi olsa alıntı yapılması kesinlikle yasaktır.
Bu notunuzun amacını anlıyorum. Ortalıkta bir yığın korsan kurtlar var. Sizden çalarlar, başkasına satarlar. Sorularımı art niyetle sormuyorum. Çünkü bu makalenin orjinali bende. Sarıkemer Teledon Rehberi yapılırken, Özlem adlı rehber yapımcısı bu araştırmayı benden rica etmişti. Ben de hiçbir maddi karşılık beklemeden, bir öğretmen özverisi ile hazırlamıştım. Bunu, hazırlarken Milet Kazı Heyeti Başkanı Herr Volkmar Vogn Graeve, jeolog ve Arkeolog Nimeyardan yörenin Antik Dönemine ait renkli haritalarını aldım. Bunların içeriği antik bilgileri aldım. >> DEVAMI VAR