SEÇİMİN DÜĞÜMÜ TESKERE OYLAMASINDA ÇÖZÜLDÜ...

Libya’daki [dış destekli] ic-savaş belki kendi ülkesine demokrasi getiremeyecek ama, Türkiye’de demokrasi güçlerinin birkaç adım atmasına yardımcı olabilirdi…

Nasıl mı?

Oldukça açık ve seçik olarak şöyle: AKP’nin apar topar TBMM’ye getirdiği “teskere” yine apar topar CHP ve MHP tarafından onaylanmasaydı, AKP geçtiğimiz genel seçimlerde oy oranını asla yüzde 40’ın üzerine çıkaramazdı…

Bu bir tahmin değildir.

Teknik anlamı ile somut bir ön-görüdür.

Ancak gerek CHP ve gerekse MHP, bir “Amerikan + ABD” projesi olan Libya’ya saldırı hamlesine karşı çıkmayı göze alamamışlardır.

Meselenin düğümü bu noktadadır.

Anahtarı ise, yine bu noktadadır.

Anahtar diyoruz, çünkü bu göze alamayış tavrı, söz konusu iki muhalefet partisinin gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında yürüttükleri politikaları çözen bir duruş biçimidir.

CHP ve MHP, bir genel seçim öncesinde emperyalist güçlerin karşısında yer almalarının yürüttükleri siyasete zarar vereceğini düşünmüşlerdir.

Oysa AKP Hükümeti bu güçlerle o kadar içli dışlıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır ötesi bir harekete katılması için TBMM’den alınması gereken onayı dahi almayı beklemeden Deniz Kuvvetlerimize harekât emri verilebilmiştir.

İşte tam da bu ortamda Fransa başta olmak üzere çeşitli güç odakları Libya’ya yapılan saldırının bir “Haçlı Seferi” olduğunu resmen açıklayabilmektedirler…

TBMM’de onaylanan teskere, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin işte bu haçlı Seferi’ne aktif olarak katılmasına izin veren belgedir.

Stratejinin kurmayı Amerika ve Avrupa Birliği ortaklığıdır…

Ancak saldırının komutasını üstlenen NATO’nun genelkurmayı İzmir’de konuşlanmaktadır.

Hareketin ismi Haçlı Seferi’dir.

Saldırının nedeni Afrika’nın güneyine tırmanmak ve petrol kaynaklarına el koymaktır.

Ve Türkiye bir İslam ülkesidir.

Hükümet ise, din orijinli bir siyasi parti tarafından oluşturulmaktadır…

Libya’ya saldıran güçlere katılma izni veren TBMM’de yer alan ana muhalefet partilerinden bir tanesi, emperyalizme karşı ilk milli kurtuluş mücadelesini zafere ulaştıran ve Libya gibi mazlum uluslara kurtuluş yolunu gösteren o büyük liderin kurduğu partidir.

Mücadele geleneği, “Anadolu’yu ve Rumeli’yi Müdafaayı Hukuk Cemiyeti”nden gelmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi ise artık, bir zamanların emperyalist güçlerin maşa olarak kullandığı şoven milliyetçi bir oluşum değil, tam tersine gerçek milliyetçiliğin emperyalizme karşı mücadele ile gerçekleştirilebileceğini hayatın pratiği içinde görerek, ulusal güçler içinde yerini almaya hazırlanan bir partidir.

Ve bu iki parti, TBMM’de yabancı çıkarlarına hizmet eden “Haçlı” zihniyetli projelere karşı çıkma imkânını ellerinin tersi ile itmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Haçlı Ordusu’na katılma izni vermiştir.

Ve sonuç olarak da, Amerika + AB kaynaklı saldırı operasyonunun nesnel anlamda parçası olmuşlardır.

İzmir’in bu saldırı operasyonunun merkez karargâhı yapılmasına seslerini çıkaramamışlardır.

Ve sonuç olarak da AKP’nin, bir yandan emperyalizmin projelerinin uygulayıcısı olmasına zemin hazırlamış, ama aynı partinin Türkiye’nin iç pazarında milliyetçi söylemler geliştirmesine seyirci kalmak durumunda kalmışlardır.

İşte geçtiğimiz genel seçimlerde halkın tercihinin çok önemli kırılma noktalarından birisi de bu uydu/duruş biçimidir.

Çünkü hiç kimse, gerçeği varken taklidine gönül koymaz, bu gerçeği kimse aklından çıkartmamalıdır…

Önceki ve Sonraki Yazılar