E. TURGUT TEKİN
Politikacılar proje yerine laf üretiyorlar
Politika sanatı bilime dayalı bir meslektir. Bunun okulu ise hayatın ta kendisidir. Sabır ve deneyim ise, politikacıları doruğa ulaştırır. Ne yazık ki bizde bu tersine işliyor. Bizde ki politikacılar, sırtlarını bilime ve gerçeklere değil, halkımızın kutsal inançlarına, dinine dayayarak Allah'ın bize lütuf buyurduğu dinimizi politikaya alet ediyorlar. Oysa yüce dinimiz politikaya alet edilmekten çok daha yüksektedir.
Rahmetli Atatürk, "Şu üç şeye politikayı sokmayın; Okula, kışlıya, camiye." demişti. Devletimizin kurucusu bu yüce insan demek ki birşeyler biliyordu ki, bu öğüdü verdi. Ama ne yazık ki bizler bu üç kutsal varlığımıza sahip çıkamadık. Öğretmenin, imamın ve subayların politikaya bulaşmasına engel olamadık. Diyeceksiniz ki, politika kötü bir şey mi? Asla! Politikada kutsal bir meslektir. Ama politika, kuralları içinde yapıldığı sürece.
Benim, politikadan uzak kalmasını savunduğum okul, cami ve kışladan maksadım, bu yüce kuruluşlar üzerinde partizanca veya ideolojik amaçlarla oynanmaması amacıyla söylenmiştir.
Demek istediğim şu ki, bu üç kurum devletin milli çıkarları ve değişmez politikaları doğrultusunda politika dışında bağımsız olarak, kendi yasaları kapsamında çalışmalı. Her değişen hükümet ve partinin deneme tahtası olmamalı. Bunlar, partiler üstü bir anlayış ve yürütme ile devam etmeli. Allaha çok şükür, bu kural ordumuzda devam ederken, ne yazık ki Milli Eğitim Kurumları için söylenemez. Bugün ilköğretimden tutun da yüksek öğretime kadar var olan yöneticiler kadrosunun % 90'ı iktidar partisinin kanadına mensup yöneticiler tarafından doldurulmuş.
Burada, öyle sanıyorum ki, her iktidar kendi borusunu öttürmek için bu yolu kullanıyor. Bu da deneyimsiz ve acemi yöneticiler yüzünden okullarımızdaki disiplini, bilgi ve beceri performansını düşürüyor. İki yıllık bir öğretmen, bir ilköğretim okuluna müdür yapılırsa ve bunun emrinde 25-30 yıllık deneyimli öğretmenler çalıştırılırsa, bu okulda disiplin olacağına ben asla inanrnıyorum. Bu ise bir albayın bir teymenin emrinde görev yaptırılmasına benzer. Bu günkü eğitim sistemimizin temelinde bu sorun yatmaktadır. Hükümetin bu anlayışını gören öğretmenlerin, politikadan uzak kalması mümkün değildir. İster istemez isyan edecek, kendi düşüncelerine uygun partiyi destekleyerek onun propagandasını yapacak, başarılı dahi olsa yönetici ile sürtüşmeye girecektir. Oysa, milli eğitimde de, aynen Milli Savunmada olduğu gibi kariyer ve rütbe söz sahibi olmalıdır.
Birara, Kariyer Basamaklarında Yükselme gibi bir proje gündeme getirildi ve mevcut iktidar tarafından hemen kaldırıldı veya uygulaması ertelendi. Başöğretmenlik ve Yöneticilik makamları sınavla yapılacaktı. Hatta öğretmenleri bu sınavlara hazırlayan çok değerli bilgiler içeren kitaplar bile yapıldı. Bunlardan biri "KBYS-KARİYER BASAMAKLARINDA YÜKSELME SINAVLARI" idi. Bu uzman Öğretmenlik sınavlarına hazırlık için yapılmıştı. Diğeri ise "YÖNETİCİLİK SINAVLARINA HAZIRLIK" idi. Hükümet bunu beğenmedi. Neden dersiniz?
Çünkü istediği yöneticiliğe kendi yandaşlarını atayamaz oldu. Sınavlara katılıp, yüksek puan alanlar ise öyle herkesin elinde oyuncak olmuyorlardı. Bu sınavları alınlarının teriyle kazanan kurmay öğretmenler, politikacının oyuncağı olmayacakları ve politikacılar bunları istedikleri gibi kullanamayacakları için bu güzel sistemi sessizce terk ettiler. Aynı durum müftülerde de varmı yok mu? bu benim branşım dışında kaldığı için burada yer vermek istemiyorum. Çünkü hata yaparak insanların yanlış bilgilenmesini istemem. Sayın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in bu kariyer basamaklarını benden daha iyi bilmesi gerekir. Peki bu bilimsel ve gerçekçi sistemi neden kaldırdığını sorduğunuzda vereceği yanıt ne olacaktır? Ben otuz yıl Türk Milli Eğitimine öğretmen ve yönetici olarak, yirmi yılda yazar ve kitapçı olarak hizmet ettim. Ömrümün tam elli yılını bu davaya adadım. Kazandığım paralarla ev dahi almadan eğitim davasına harcadım. İflaslar, icralar, Mahkemeler görmeme rağmen, asla bu davadan ve bu sevdadan vazgeçmedim. Ölene kadar da geçmiyecegim. Çünkü bu vatanı düşmanlardan kurtaran Ulu Önder Atatürk buyurmuştur ki: "EGİTİM DAVASI-İNSAN OLMAK-MİLLET OLMAK DAVASIDIR " Bu dava gerçekten büyüktür. Bu ülkeye, Mustafa Necatiler, Hasan Aliyüceller ve Tonguç gibi gerçek eğitimciler kazandırmak zorundayız. Yoksa ülkemiz bu davaya inanmayan kadrolar elinde oyuncak olduğu sürece ne kalkınabiliriz, ne de terörden kurtuluruz.
Politikacılar proje yerine laf üretiyorlar. Oysa memleketin ve milletin laftan çok projeye ihtiyacı vardır. Defalarca yazdım ve yazacağım. Orduyu, eğitimi ve camiyi politikaya asla karıştırmayın.