NE DİYORSUNUZ?..

Hukuk, gökten zembille inmez…

Yerel koşulların belirlediği  bir kulvarın içinde toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için, o toplumun dinamik güçleri tarafından üretilir.

Hukuk, ait olduğu toplumun değerler bütününün kristalize olmuş bir yansımasıdır.

Ve doğal olarak her toplum, tercih ettiği siyasi rejiminin hukukunu yaratır…

Emperyalist bir toplumun hukuku ile sosyalist bir toplumun hukuku, birbirlerinden niteliksel farklılıklar gösterirler.

Laik bir toplum ile şeriat ilkelerine uygun olarak üretilmiş bir hukuk da öyle…

“Türkiye, laik bir Cumhuriyettir,” dediğiniz anda da hukukunuzu, laik cumhuriyet yapılanmasını oluşturan ilkelerle donatmak durumundasınız.

Bu ilkelerin tümünü  hukukunuzun içinde eriterek “Hukuk Devleti”nizi, tercih ettiğiniz bu değerler sistemi ile oluşturmak zorundasınız.

Anayasal düzeniniz içinde yer alacak olan temel kurumlarını da, tercih ettiğiniz bu değerler sistemi içinde inşa etme sorumluluğu ile karşı karşıyasınız, demektir.

Bilim, toplumda çok/sebepli olarak oluşan olaylara ağırbaşlı bir dinginlik içinde bakar. Ve günlük hayatımız içinde zaman zaman şiddetli sarsıntılar geçirerek yaşadığımız değişimleri soğukkanlı bir tavırla inceler, irdeler…

Şu anda ülkemizin içinden geçmekte olduğu “kaos” ortamı, bu pencereden bakıldığında hiç de anlaşılmaz ya da şaşırtıcı değildir… Aslında Atatürk Türkiye’sinin zafere ulaştırdığı Anadolu İhtilali sonucunda kurulan rejimdir tartışma masasına oturtulan…

Yukarıdan gelen “devrimler”,  şimdi kendi kurumları aracılığı ile ayaklarının üzerinde durmaya çalışmakta ve hayatta kalabilmek için bir ölüm/kalım mücadelesi vermektedir.

Şöyle bir etrafınıza bakınız…

Günün gündemini oluşturan olayların satırbaşlarını alt alta toplayınız.

Hedefte, rejimin temel ilkelerini saptayan Anayasa vardır.

Bir alt sırada, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve bir kelime ile “Hukuk Düzeni” vardır…

Rejimin ve Cumhuriyetin temel ilkelerini kültürel ortamda savunan aydınlar… Ve silahlı güç olarak “koruyan ve kollayan” ordu vardır…

Peki… Sözünü ettiğimiz bu “hedef”leri belirleyen kimdir; kimlerdir?..

Anayasa Mahkemesi kararı  ile, “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı”nda saf tuan güçler ve onların legal örgütü olan siyasi parti…

Siz Cumhuriyet’in en temel ilkelerinin karşısındaki eylemlerin odağında yer alırsanız, doğal olarak Cumhuriyetin hukuku ile çelişki durumuna düşersiniz…

Eskilerin deyimi ile bu gelişme, “eşyanın tabiatı gereği…”dir.

Başka türlü olması  beklenemeyecek olan bir nedenselliğin sonucudur…

Eğer Laik Cumhuriyet rejimini kökünden değiştirmeyi hedef almışsanız, kendi deyiminizle, “bu gayeye varmak için papaz elbisesi bile giyebileceksiniz!..”

Bunda şaşırılacak bir şey yok.

Tabii ki, Cumhuriyetin bekçisi durumundaki Türk Silahlı Kuvvetleri ile hasım durumuna geleceksiniz.

Tabii ki, Yargıtay’la, Danıştay’la, Anayasa Mahkemesi ile ve diğer Anayasal kurumlarla karşı karşıya geleceksiniz…

Ancak, bu noktada öne çıkan yakıcı sorular şunlardır:

.        Bu mücadeleden galip olarak çıkacak olan güç hangisi olacaktır?

.        Cumhuriyet hukukunu uygulayan kurumlar mı?

.        Yoksa bu hukuku kendi hedefleri doğrultusunda değiştirmek için tüm güçlerini ortaya koyan mihraklar mı?

Ve işte size bir son soru:

.        Peki, emperyalizm bu kavganın neresinde yer almaktadır?..

Kendisine karşı olan Tam bağımsızlıkçı Cumhuriyet güçlerinin yanında mı?.. Yoksa oluşturduğu, yönettiği ve yelkenlerine nefes üflediği “yandaş” güçlerin mi?

Yanıtı oldukça zor[!] olan bu soruyu cevaplamayı sizlere bırakıyoruz…

Ne diyorsunuz? 

Önceki ve Sonraki Yazılar