MÜFETTİŞLER DOLUŞMUŞ İSKELE MEYDANINA…

 

 

Onlar eskiden öldürülüyorlardı.

Bugün çok daha modern yok etme yöntemlerine ulaştılar…

Gözden düşürme, toplumdaki saygınlığı yitirme ve yaratılan korku ortamında toplumun tüm kesimlerine gözdağı verme, falan…

Toplum mühendisliğinin gelip dayandığı yer burasıdır.

Adına “psikolojik harp” denilen teknolojik saldırı yöntemlerinin birleştiği merkez bu noktadadır.

Kültür emperyalizmi işte tam da bu noktanın içeriğine gizlenmiştir.

Hedef alınan insanların ortak paydası, dürüstlük, toplum için çalışmak, aydınlık bir dünya ideali, hak, adalet, eşitlik ve sosyal devlet özlemidir…

Emperyalizmin amacı, bu payda üzerinde biriken insan profili önce çürütmek ve sonra da usul usul devşirmektir.

Öte yanda ise, “bir varmış, bir yokmuş / bir koymuş, bin almış,” felsefesi ile bohçasını doldurmaya çalışan çağdaş “zübük”ler topluluğu vardır…

İşte varılmak istenen asıl büyük hedef, tüm ulusun bu zübükler topluluğu tarafından işgal edilmesidir.

Derken… Ve tam da bu büyük hedefe varmaya çeyrek var, zannedilirken… Güneş, bir akşamüstü denizin üzerine yumuşak bir inişle tünerken, müfettişler doluşuvermiş iskele meydanına…

Meydan geniş, hesaplar muhtelif, korku/topu Selanik…

Sıraya sokmuşlar bohçacıları masalarının önüne!

- Onu niçin böyle yaptın?

- Bunu neden öyle yaptın?

- Ötekini kime verdin?

- Ahmet’ten ne aldın?

- Mehmet’inkini nasıl kapattın?

- Ve bütün bunları kimin üstüne yaptın?

İmzayı kim attı senin yerine mirim?..

Hangi “çok sıfırlı iban” numarasına kayıtlıdır çetelelerin?

Haydi!

Ve sonra…

“Birden

 bisiklet, motosiklet, otomobil, omnibüs

 tozu dumana kattılar, dumanı toza...

 Fakat

 yine birden:

  ekşi boza!..

 

Hayır, Nazım baba… Öyle olmadı.

Bu kez sahne yine aynı ama, aktörler değişik…

Belki de sayfalar karıştı, ekşi boza dip tuttu, tozu dumana katan fırtına, akıllarımızı başlarımızdan aldı, bir yazı öteki yazıya karıştı, der/top oldu sistemin düzeni…

Ve birden hukuk egemen oldu bu ülkenin adalet saraylarına…

Gerçek demokrasi, “ileri” demokrasiyi solladı, geçti gitti güneşin doğduğu ufka doğru, böylece özgürlük herkesin oldu, gelişti, serpildi, aydınlık dolduu insanların dimağlarına…

Ve iskele meydanında çayını yudumlayan o yürekli müfettiş doldurdu çantasına masanın üstünü kaplayan kâğıtları ve kararını açıkladı:

- Dünyanın tüm zübükleri artık “şüphe”lidir…

Ve sonuç olarak Aziz Nesin üstadımızın o ölümsüz “zübük”ü artık yargı önündedir.

Zübük hakkında kamu davası açılacaktır.

Artık kamu, cümle zübüklerden hesap soracaktır!

Sağ olasın bay müfettiş…

Yoksa sen… Cibali Karakolu’ndaki o bildiğimiz kişi misin?

Hay Allah!

Önceki ve Sonraki Yazılar