FARUK HAKSAL
MİLLET, ÜMMET ve GELECEK
Osmanlı yönetici sınıfı Endurun adı verilen bir okulda yetiştirilirdi.
Ancak Türklerin bu okula kabul edilmesi yasaktı
Bu yasağın nedeni Türklerin Osmanlı egemen sınıfınca Etrak-ı Bidrak olarak damgalanmış olmasıydı.
Etrak-ı bidrak ise, algılamasız Türk, anlamına gelen hakaret ve aşağılama taşıyan bir kavramdı...
Yani açıkçası Türkleri aptal, salak ve bigane birer mahlûk olarak kabul eden ve kendi devletinin yöneticisi olmaları için eğitmeye dahi değer görmeyen bir kültüre sahipti Osmanlının yönetici kadrosu
Osmanlı, bir üst-kültür olarak Türklüğü her dönemde reddetmiştir...
Ancak reddedilen bu Türklük, memleketi işgal eden emperyalist ordular ve onlarla işbirliği içinde bulunan Osmanlı yönetim kadrosuna karşı bir kurtuluş savaşı vererek Milli Devletini bu esas ve koşullar içinde kurmuştur.
Osmanlı bir ümmetti
Yeni Türk devletini kuran ise, bir millettir
Ümmet, otoriteye kul olan dindaşların toplamından oluşur.
Millet ise, ortak bir kültür paydasını paylaşan insanların birliğidir.
Ümmet, aynı dinden olanların inanç ortaklığını temsil eden iradeye kul olan bir teslimiyetin ürünüdür.
Mustafa Kemal Atatürkün tanımlaması ile Türk milleti, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkıdır
Şimdilerde ülkemiz medyası tarafından sistemli bir biçimde pompalanan Yeni Osmanlılık, İslam âleminin liderliğine soyunmak ve ABDnin Büyük Ortadoğu çıkartmasının uygulayıcısı rolünü üstlenerek bölgedeki Milli Devletlerin yeniden harmanlanmasına ortaklık etmek birbirleri ile irtibatlı, sistemli ve tek merkezden yürütülen stratejilerdir
Bu gerçeği görmeden sürdürülecek değerlendirmeler bizi somut gerçeğin somut tahlili ilkesinden uzaklaştırır ve nesnel düzlem gerçeğe karşı bir şaşı bakışa sürükler.
Gerçek, düşüncelerimizi tutsak eden bağımlıklardan arınarak somut gerçeğe ön yargısız yaklaşmamızla algılanabilir Gerçeği, tüm gerçekliği içinde kavrayabilmek için ise, bu nitelikteki nesnel [ön yargısız] bir bakışa gereksinimimiz vardır.
Osmanlının dayandığı feodal üretim tarzı ve üzerinde oluşan ekonomik model, eskimiş ve kendiliğinden tarihin tozlu raflarındaki ebedi istirahatgahına defnedilmiştir Artık hiçbir güç, tertip ve dalavere onu o raftan indirip bu ülkenin başına musallat edemez
21. Yüzyılın koşulları içinde artık hiç kimse otoriteye kul olmayı kabullenecek bir kültürel yapıya sahip değildir. Köprülerin altından çok sular akmıştır.
Kulların dünyasında aşağılanan Türk, köhnemiş bir tebaadan modern bir Cumhuriyet yaratmıştır.
Aydınlanmış dimağların kendi iradeleri ile kafalarını karanlığa sokmalarını beklemek ham bir hayalden başka bir şey değildir.
Tarihin akışı bu yöndedir, sosyal determinizm bize bu yönü işaret etmektedir; ancak İşte en önemli nokta burasıdır. Koşullar, tarihin akışı ve nedenselliğin göstergesi bu yönde diye, oturup beklemek ve güzel ve aydınlık günlerin bize kendiliğinden ulaşacağını umut etmek de o derece de boş ve ham birer hayalden ibarettir.
Çünkü koşullar kendiliğinden olguyu yaratmaz
Özellikle sosyal gelişmelerde koşulları iyi değerlendiren ve o koşulların bileşkesinde doğru hedefler saptayan ve doğru eylemlerle o hedeflere adım adım yürümesini bilen örgütlü bir topluma ihtiyaç vardır.
İşte Türkiyenin eksikliğini duyduğu temel öğe budur.