Lahey Adalet Divanı'nın adaleti
Gelişmiş Avrupa ülkelerinin gözü önünde yaşanan 1992 yılındaki Bosna-Hersek katliamları (Müslümanların soykırımı) Sırbistan Cumhuriyeti ödüllendirilerek sonuçlandı.
Yugoslavya Federasyonunun 1992 yılında dağılması üzerine, bu federasyonun İçinde bulunan altı cumhuriyetten biri olan Bosna-Hersekte Bosnalı Müslüman halk bağımsızlığı isteyerek 1992 yılının Mart ayında referanduma gider. Yapılan referandum sonuçlarına göre halkın %99,43ü bağımsızlığa evet oyu vererek Yugoslavya Federasyonundan ayrılmaya karar veriler. Bosna-Hersek yönetimi de bu sonuca göre bağımsızlık kararı alır. Bosnalıların Federasyondan ayrılmasını kabullenmeyen Sırplar, yöresel milis güçlerinin lideri Radovan Karaciç önderliğinde Müslüman yerleşim merkezlerine saldırılar ve hayatı zorlaştırmayı amaçlayan eylemler düzenlemeye başlarlar. Sırbistan Cumhuriyeti'nden de gelen milis güçlerinin ve Yugoslavya federal ordusunun da destek sağlamasıyla Müslümanlara yönelik saldırılar şiddetlenir. Artık Sırp saldırıları aşamalı olarak bir katliama dönüşür. Saldırılar sonucunda 2,5 milyon Müslüman evini yurdunu bırakarak Bosna-Hersek dışına göç etmek zorunda kalır. Ve katliamlar soykırıma dönüşür. Soykırımlarla 140 bin Bosna-Hersekli Müslüman katledilir. Bütün bu yaşanan olaylar Birleşmiş Milletlerin güvencesindeki güvenlik güçlerinin denetimindeki topraklarda gerçekleşir.
Bosna-Hersek Devleti yaşanan vahşetin, katliamların soykırım olduğu iddiasıyla 1995 yılında Birleşmiş Milletler (BM) in en yüksek yargı organı olan Uluslararası Lahey Adalet Divanı (ULAD)nda Sırbistandan davacı olur. (ULAD)nın merkezi Hollandanın Lahey kentinde olduğundan ismi bu kentle özdeşleşmiştir. (ULAD) Birleşmiş Milletlerin Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyinden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Bu yüce yargıçlar Bosna-Hersek Devletinin dava konusunu inceleyip son kararlarını verdiler. Karar sonucuna göre Bosna-Hersekte yaşanan katliamlardan sadece Serebrenitzada 8 bin Boşnak Müslümanın öldürülmesini soykırım olarak kabul edildi. Ancak bu soykırım olayında da Sırbistanın doğrudan sorumlu olmadığına karar verildi. Soykırım yüzünden mağdur olanların tazminat talepleri de kabul edilmeyerek Sırbistanın istekleri teyit edildi.
Adil görünen Dünya ve Avrupa devletlerinin adalet anlayışları böyle olsa gerek. Oysa Bosna-Hersekte yaşananlar bir ulusun kardeş kavgasından ziyade Müslüman-Hıristiyan kavgasına dönüştürülmüştür. Sonuçlanan dava kararlarına göre yine Hıristiyan Sırplar ödüllendirilmiştir.
1915 Yılında Osmanlı Devleti zamanında Türklerle Ruslar arasında yaşanan savaşlarda, savaşa Rusların yanında taraf olan Ermenilerin de zayiat vererek ölmeleri yıllar sonra, 1948 yılından itibaren Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iddialarını yarattı. Bu savı koz olarak kullanan Amerika ve Avrupa ülkeleri Osmanlı Devletinin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi zora sokmak için bir biri ardına meclislerinden, senatolarından ermeni soykırım yasa tasarıları geçirmek telaşındalar. Latin Amerika ülkelerinden Arjantin bile böyle bir yasa tasarısını meclislerinden geçirdi. Kendi tarihlerini bile doğru dürüst bilmeyen ülkeler bizim tarihimizi yorumlamaktalar. Oysa; hükümetlerimizin her zaman söylediği gibi ermeni soykırım iddialarının tartışılması tarihçiler tarafından ve Osmanlı arşivleri de incelenerek yapılmalıdır.
Ermenilerin amacı; sözde soykırımı bazı ülkeler bazında kabul ettirerek Birleşmiş Milletler içerisine sokmaktır. Oradan da Birleşmiş Milletler aracılığıyla Uluslararası Lahey Adalet Divanına Türkiyeden tazminatlar ve toprak taleplerinde bulunarak dava açabilmektir. Hedeflerine er geç bu adil dünya düzeninde ulaşacak gibi görünen Ermenilere bakalım o zaman Uluslararası Lahey Adalet Divanı ne cevap gerecek. Bu gün Sırpları, açık delillerle ispatlanan soykırımlarına karşılık koruma altına alanlar, gerçeği yansıtmayan deliller karşısında Müslüman Türkiye Cumhuriyeti için nasıl yorum yaparlar şimdiden kestirmek zor olsa gerek.
Adaleti yanıtlıklarını sananları tarih affetmeyecektir. Gün günü geçer ama tarihte bir bir yazar.