KURTULUŞ İPİMİZ ALLAH’TAN

Bir an için kendinizi bir bataklığa düşmüş kabul edin. Bu bataklıktan kurtulmak istiyorsunuz. Çırpınıyorsunuz ama bütün çaba ve gayretleriniz kurtulmanızı değil sizin daha çok batmanızı sağlıyor. İşte şu anda çamur boğazınıza kadar geldi. Gözleriniz “fal taşı” gibi açılmış “ben ne yapacağım?” diye çaresiz bir durumdasınız.

Hani derler ya “Hızır gibi yetişen” birisi size bir ip atsa. Bir taraftan da duyacağınız bir sesle; “İpe iyi sarıl. Ben seni bu bataklıktan çekerek kurtaracağım. Sakın ipi bırakma…” diye seslense...

Siz bu kurtuluşa ne isim verirsiniz? Ben mucize demeyeceğim. Çünkü mucize sadece Peygamberlere verilen bir üstünlüktür. Ama sizin kurtuluşunuza sebep olan bu olayı hayatınız müddetince anacağınızı ve sizin kurtulmanıza vesile olana kişiye “minnet borcu” taşıyacağınızı rahatlıkla söyleyebilirim.

Şu içinde yaşadığımız dünyanın da manevi gözle (gönül gözüyle) bakıldığında bir bataklıktan farkı yoktur. Bir fakla ki bu bataklığa düşenler eğer içinde yaşadıkları zorlukları fark edemiyorlarsa bu gaflet halleri, onların hem dünya ve hem de ahiret felaketlerini hazırlayacaktır.

Maddenin (mal ve paranın, zenginliğin) onu seveni sarhoş eden cazibesi, makamın ve koltuk sevdasının insanları esir etmesi, eğlencenin (zevk ve sefanın) çekici iksiri, güçlü ve taraftarı olmanın sağladığı “üstünlük duygusu” gibi daha birçok sebepler, birer insan olarak bizi içine çekmekte, “ben babayiğidim” diyen nice insanları, bu madde bataklığında boğup yok etmektedir.

Bu çamura bizi meylettiren nefis, şeytan, kötü arkadaş, bizim bu bataklığa düşmemizi ve orada boğulmamızı sağlayan en önemli faktörlerdendir.

Bir düşünür; “Dünya (nimetlerine) tapanlar, deniz suyunu içen insanlara benzerler. İçtikçe hararetleri artar…” demektedir. Bu gidişin sonunun boğulmak olduğunu söylemeye lüzum yoktur.

ALLAHIN BİZE ATTIĞI İP

Rabbimiz, Al-i İmran suresi 3/103 ayetinde; “Topluca Allah'ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Sakın (ondan) ayrılmayın (Kuran’dan uzak kalmayın), (ve birbirinizden ayrılıp dağılmayın)” buyurmakla, şu dünya bataklığından kurtulmamızı sağlayacak ipi bize atmış bulunmaktadır.

Asrımızın âlimlerinden Mevdudi bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir: "Allah'ın ipi, O’nun tarafından belirlenen hayat tarzıdır. O bir "ip"tir. Çünkü Mümin’lerin Allah ile olan ilişkilerini sağlam tutar, aynı zamanda onları birbirine bağlayıp bir toplum halinde birleştirir.

Peygamberimiz ise bu konuda ki Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın Kitabı, Allah'ın gökten yere kadar uzatılmış ipidir. Allah'ın ipi Kuran’dır."

"Kur'an, Allah'ın sağlam (ve dayanıklı) ipidir ve apaçık nurudur. Onun mucizeleri bitmez. Onunla konuşan doğru söyler. Onunla hükmeden adil olur. Onunla amel eden (Ona göre davranıp iş yapan) doğru yapmış olur. Ona bağlanan doğru yolu bulmuş olur."

"Size iki ağır yük bırakıyorum. Birincisi: Allah'ın Kitabıdır. O, Allah'ın ipidir. Ona uyan hidayet üzere olur. Onu terk eden ise, sapıklık üzere olur."

Söz konusu ayeti kerimenin önce iki yönü bulunmaktadır. Birinci yönünde “Allah’ın emri…” ikinci bölümde ise “Allah’ın nehyi (yasağı)…” yer almaktadır.

Allahın bizlere emri, (yine kendi iyiliğimiz için) Allahın ipine sım sıkı sarılmamızı istemektedir. “Kim sarılacak?” sorusunun cevabı ise yine ayette verilmekte ve “Cemian (Hepiniz)…” buyrulmaktadır.

BU GÜCE, DÜNYA HASRETTİR

Düşüne biliyor musunuz? Bütün Müslümanların Allah’ın ipine sık sıkı sarılması halinde “Hakkın hâkim kılınması ve bütün zulümlerin ortadan kaldırılması…”na ait ne büyük bir güç ortaya çıkmış olur. Hiçbir zalim, bu dünyada artık zulmünü sürdürebilir mi?

Bu gün yeryüzünde 6 milyar insan bulunduğunu bunun 1,5 milyarının Müslüman olduğunu kabul edersek ve bunların tek vücut ve tek kalp gibi hareket ettiğini düşünürsek, hiçbir zorba, masum ve mazlum milletleri sömürebilir, onlara zulüm edebilir mi?

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tarihe mal olmuş bir söz olan; “Akdeniz bir Osmanlı gölü haline gelmişti” sözünün altında, Müslümanların Allahın ipine sım sıkı sarılması sebebiyle büyük ve vurucu bir güç oluşturdukları bu sebeple de Akdeniz’de hiçbir korsan gemisinin (Batılı korsanlar) yol kesemiyor, hiçbir kıyı şehrine baskın düzenleyip orasını yağma ve tarumar edemiyor, demektir.

Manayı muhalifinden (ters manasında) ise “Siz Allah’ın ipini bırakırsanız dağılırsınız, gücünüzü kaybedersiniz, düşmanlarınız sizi sömürür, ezer ve yok eder” manası çıkmaktadır.

Bakın günümüzde İslam âleminin haline her bir ülkenin sanki ayrı bir mezbaha gibi Batılı kasaplar tarafından nasıl zulme ve sömürüye uğratıldıklarını acı acı göreceksiniz.

Bir insan Müslüman olur da Allah’ın ipine sarılmış olmaz mı? diye bir soru sorulacak olursa, bu soruya cevap yine aynı ayetten çıkartılabilir.

Cenab-ı Hak birçok ayette “Allah’a ve Resulüne iman edin…” buyururken bu ayette “Allahın ipine sarılın…” buyurması istenen şeyin iman olmayıp, Müslümanların bir araya gelmeleri ve aynı ölçülerle hareket etmeleri manasını taşımaktadır. Allah’ın ölçüleri dışında başka ölçülerle hareket edenler, adları Müslüman bile olsalar burada ki ölçünün dışına çıkmışlar demektir. Ki, bu davranış bozukluğu zamanımızda en çok karşılaştığımız örnekler arasındadır.

Ayeti kerimenin ikinci bölümünde bu gerçeğe işaret edilmekte ve “Vela teferagu…” sakın tefrikaya yani ayrılığa düşmeyin, yasaklaması yapılmaktadır.

Dikkat edilecek olursa tefrikaya düşmek, imansız kalmak manasına kullanılmamış, Müslümanlar arasında ki birliğin bozulmuş olması manasında kullanılmıştır.

Ayetin, ayrıca fert ve topluma yönelik mesajları da vardır ki, bu masajları da bir sonraki yazımda incelemeye çalışalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar