Kraliçenin ardından...
Metalar dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülür
K. MARX
Kartel medya başta olmak üzere bütün AB ve ABDciler oturup ağlayacaktı. Nedense Türkiyede hiçbir demokratik açılıma destek vermeyen AB ve diğer emperyalist güçler AKPnin kapatma kararı üzerine uyarı üstüne uyarı yaparken işbirlikçileriyle birlikte sanki yas tutuyordu. Bu aşamada kraliçenin onca ülke varken kalkıp Türkiyeye gelmesi şaşırtıcı olmadı. 17 Mayıstaki (2008) gazetesindeki köşesinde İlker Sarıerin tespitleri oldukça güzeldi. Sarıer medyayı lafı dolandırmak ve kraliçenin TC ziyaretinin altındaki gerçek nedenler konusunda aydınlatıcı olmamaktan sorumlu tutuyordu
Menderes'le başlayan, Demirel'le süren, Özal'la aşama kaydeden ABD güdümlü siyaset Tayyip Erdoğan'la en pervasız düzeyine ulaşmıştı. Yazara göre Türkiyeye gelişin sebeplerinden birisi taktik nedenle; BOP çerçevesinde Türkiyenin AKP tarafından iyice ABD çıkarlarına hizmete sokulur hale gelmesi idi. İngiltere bölgedeki enerji kaynaklarına ilişkin pastadan pay almak, pastayı sadece ABDye bırakmak istemiyor. Başbakan "Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim" diyordu. Türkiyenin büyük ölçekli TÜPRAŞ, Erdemir, PETKİM, Seydişehir Alüminyum, TELEKOM gibi en önemli varlıkları elden çıktı, sözde Avrupa Birliğine uyum gerekçesiyle toprak satışları serbest bırakılmıştı. Bölgede varlık elde eden egemen olan güç enerji kaynaklarına da hakim olacaktır.
Türkiye demokrasisi cemaatlerin, mafyanın ve bezirgânların ellerine teslim edilmiştir.
Sonuna kadar gidebilecek ABDnin güdümündeki güçlü bir sağ parti her zaman sözde demokrasi nutuklarına rağmen ABDnin işine gelmektedir. 1 Mart 2003te meclisten geçmeyen tezkere bunun kanıtıdır. AKP daha sonraki kararının ertesinde genel seçimi büyük bir farkla kazandı. 2007 seçimlerinde yüzde 47lik oy oranıyla ABD güdümünde yeniden iktidara geldi. Adı başından bu yana AKPyle anılan tarikat lideri ise ABD'de emrine amade kılınan çiftlikte ve özel devlet koruması altında yaşıyordu.
ABD imparatorluğu gölgesinde 'imparatorluk' düşleri adım adım devreye sokulmaya çalışılmakta. Hatırlarsanız buna benzer taktiklerden biri İngilizlerin 1850lerde Osmanlı toprakları üzerinde başına güdümündeki sözde bir halifeyi getirecekleri Yakın Doğu Konfederasyonu projesiydi. Ayrıca küçük devletlere bölünmek anlamına gelen Balkanizasyon politikası da akla geliyor. İngiltere bölgede yeniden egemen güçlerden biri olma peşinde, gezinin stratejik yani ikinci nedeni budur demeye getiriyor aşağı yukarı bana göre Sarıer,: Kraliçenin adamları, AKP iktidarından bölgeye ilişkin bir takım isteklerde bulunmak için gelmiş olmalılardır
Emperyalizmin tüm dünyada ve ülkemizde, temelinde özelleştirmenin olduğu yürürlüğe sokulan bu saldırı, aslında bir işgal harekâtından farksızdır. Öte yandan işbirlikçileri din, İman diyerek halkı uyuturken hızla kendi burjuvasini oluşturmaya çalışıyor. Bunun tipik örneği bizzat ekonomiden sorumlu bir AKP bakanı. Bilindiği gibi Unakıtan, oğlunun gümrük vergileri artırılmadan hemen önce 4 bin ton çerezlik mısır ithal etmesini Oğlumun tavukları var, yem onlar! diye açıklamıştı. Aynı şahsiyetin mensubu bulunduğu partiyle kentsel dönüşüm yapacağız deyip yoksulların gecekonduları başlarına yıkılırken tapusu olmayan araziye kaçak villalar yaptırmıştır
Kraliçenin ziyaretinden önce yayınlanan İngilizler 150 Bin Konut Alacak başlıklı haber (Cumhuriyet, 05 Kasım 2007) dikkat çekiyor. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki araziler İngilizlerin ilgisini çekiyor. Türkiyenin enerji gibi toplu konut politikası da tamamen dışa bağımlı hale gelmiştir. Türkiyede faaliyet gösteren şirketin pazarlama müdürünün açıklamasında da İngilizlerin dünyada en çok gayrimenkul alan milletlerin başında geldiği belirtiliyordu.
Türkiye giderek hem İranlaştırılıyor, hem de başında emirlerin, şeyhlerin bulunduğu bir Arap ülkesine benzetilmeye başlıyor.
Türkiye gezisinde Kraliçenin first leydilerle çekilen fotoğraflarıyla birlikte birkaç ay önce önce Bushun Ortadoğu gezisinde Laura Bushun Birleşik Arap Emirliklerinde objektişere yansıyan (baştan aşağı çarşaşara bürünmüş kadınlarla çekilen) resimlerdeki gibi görüntüler süsleyecekti dünya medyasını ya, Sarıer aynı yazısında büyük medyanın ikinci cumhuriyetçi yazar çizer takımını olayı sadece bu yönüyle değerlendirmekle yetinme yanlışlığına düştüğü için eleştirmişti.
Özelleştirme, istihdam ve tarım politikalarıyla ülkemiz giderek daha bağımlı hale getirilmiştir. AKP hükümet olur olmaz tıpkı Menderes, Demirel, Özalın iş bitiricilik geleneğine uyarak inşaat sektörüne el attı. Duble yollarla, tünellerle, alt geçitlerle vs. palyatif çözümler aradı. Ancak halkın temel sorunlarına hiçbir sonuç getirmeyen bu kısa vadeli yatırımlar tüketimi ve dışa bağımlılığı arttırıp enflasyonu körükleyen harcamalardı. İşsizlik ve yoksulluk çığ gibi büyümüştür. Bir yandan kentsel dönüşüm ve toplu konutçuluk adı altında istimlak edilen yoksul mahallelerde ve kentlerin önemli mevkilerinde dubleks, tripleks daireler, lüküs villalar vs. inşa edilirken öte yanda sosyal devletin asıl işlev kazandırılması gereken devlet demir yollarında, tersanelerinde bakımsızlıktan ilgisizlikten iş kazaları ve kayıplar artmaya başlamıştır. Devlet TOKİ eliyle emlak pazarlamasıyla uğraşırken tamamlanmayan sosyal tesisler çürümeye terk edilip, eğitimde nitelik ve yaygınlık yerini türban tartışmaları almıştı.
Memleketin altı üstü talan edilmektedir.
Demokrasiyi yurtdışında demokrasiden nasibini almamış ülke olarak niteleyerek türban konusuna indirgeyen Başbakan, Denizlide olduğu gibi yandaşlarınca koşulsuz desteklenmesi gereken bir lider haline sokulup adeta putlaştırılmıştır. Zamanında Amerikancı DP nasıl el öperek el üstünde tutulmuşsa aslında ABDnin parlattığı yeni bir yıldızı olarak AKPde cemaatlerle birlikte el üstünde tutulmaktadır. 1990ların başından bu yana Yargıtayın da suç kabul ettiği hükmün işlevini yitirmesiyle birlikte nasılsa Sovyetlerin dağılmasını müteakip bir tarikat devreye sokuluvermiştir. Bu tarikatın kökenlerine temel aldığı kaynaklardaki söylemlere dikkat edildiğinde ideolojik yan ön plana çıkarılmaktadır. BOP esbaşkanı sayılan AKP lideriyle birlikte cemaat liderinin de projeyi tamamlayan unsur haline geldiği apaçıktır. 12 Eylül darbesiyle tamamen dibi kazınan ulus devletin kazanımları yok edildikten sonra din yoluyla siyaset yapan bezirgânların önü açılmaya başlanmıştır. * Devam edecek