E. TURGUT TEKİN
KÖY ENSTİTÜLERİNDEN YETİŞENLERİN EĞİTİM İÇİN GÖRÜŞLERİ
TONGUÇ VE KÖYDE YETİŞENLER
Önceki sayıdan devam
7. Enstitü çıkışlılarla, Enstitü kesimiyle ilişki sürdürülerek, gelişen koşullara göre eğitimde süreklilik sağlanır;
8. Enstitülere öğretmen yetiştiren, bir köy Ünilversitesi gibi gelişen Yüksek Köy Enstitüsü bir inceleme araştırma merkezi olarak çalışmalara ışık tutar.
Enstitülerin İkinci Dünya Savaşı koşullarındaki çalışmaları, 1946'ya değin özgünlüklerini koruyabildi. Anı yılda ulaşılan sonuçlar halkın gücünü devindirmenin neler yaratabileceğini somutlayıcıydı: Öğretmen yetiştirmede 110 yılda ulaşılan sayı aşılmıştı (6000'den 20.000'e ulaşıldı), okul sayısı 5OOO'den 17.000'e, öğrenci sayısı 380.000'den 1.5 milyona çıktı. 600 sağlıkçı, 9000 eğitmen yetiştirildi. On yılda tüm insanımızın sağlıklı eğitim hakkına kavuşturulması planlandı ...
Çok partili yönetime geçildiğinde iktidardaki CHP'nin sağ kanadı, bütün Cumhuriyet Dönemi kazanımlarını oy pazarına sürdü. 1945'te toprak kanununa karşı çıkanların başını çektiği muhalefet, saldırılarını eğitim seferberliğine yöneltti. Enstitüler yozlaştırılarak, bir kıyam bastırırcasına kapatıldı. İkili anlaşmalar, yabancı sermaye, "Küçük Amerika olacağız" derken, yeni sömürgeciliğin dümen suyuna girildi. Giderek ekonomimiz gibi, eğitimimiz de Amerikalı uzmanların güdümüne sokuldu. Ulusallık, laiklik, çağdaşlık ilkelerinden uzaklaşıldı.
1961 Anayasası özgürlüklerin sınırlarını genişletiyor, insan haklarına dayalı sosyal devlet olma ilkelerini getiriyor, eğitimin de buna göre düzenlenmesini istiyordu. Az gelişmiş ülkelerin anayasaları için "Karbon kağıdıyla kopya edilmiş anayasalar" deyimi kullanılır. Geleneksel yapı, bu anayasaların uygulanışını engeller. Bizde de böyle oldu. 12 Mart döneminde "lüks" sayılarak budanan Anayasa, 12 Eylül döneminde rafa kaldırıldı.
Geri üretim yaşamının, geleneksel yapının kıskacındaki eğitilmemiş halk, kendinden yana bir iktidar oluşturamaz. İktidar, belli sınışarın elinde kalır. Menderes böyle bir toplumda yapılacak seçimlerin niteliğini; Ben istesem bir odunu bile milletvekili seçtirebilirim" sözüyle çarpıcı biçimde somutlamıştır.
Profesör Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun tanısıyla: "12 Eylül karşı devrimiyle "geleceği karartılmış bir toplumuz bugün. Örgütlenme, şakalaşma özgürlükleri yok edilmiştir. 1982 Anayasasına konan zorunlu din dersleriyle "Eğitim Birliği" bozulmuştur. Atatürk devrimiyle, Köy Enstitüleriyle kazandığımız saygın durumu yitirerek boynu eğri bir toplum durumuna düşürüldük. Bizi bu duruma düşüren egemen güçlerin bağımlı politikalarıdır. Bu politikaların türevi olan eğitimin nitelikleri şöyle sıralanabilir:
1. Eğitim: Özgürlükçü, demokratik eşitlikçi değildir. Yetişenlere çağdışı ideolojiler yüklenmeye çalışılmaktadır, laik eğitimin yerini kulluk eğitimi almıştır;
2. Eğitim dağılımı dengesiz olduğu, sosyal adalet ilkeleri bir yana itildiği için, eğitimde fırsat ve olanak eşitliği yoktur. Bölgeler, köy, kent, sınışar arası okullaşmada, eğitim harcamalarında, verilen eğitimin niteliğinde büyük ayrılıklar vardır. Görebildiği kadar eğitimden sonra herkes sınıfsal yaşamına dönmektedir.
3. Eğitim bir pazar mutantına dönmüştür, çok pahalıdır.
Üniversiteler bilim ve araştırma yurdu olmaktan çıkmıştır. Eğitim düzeni bir kıyım makinası gibi çalışmakta, üniversite kapılarına yığılanların sayısı 600 bine ulaşmaktadır. Özel okulculuk, özel dershane ticareti alıp yürümüştür;
4. Eğitim kurumları yaşamdan kopuktur, verilen eğilim kurtakçı sanayiin dışardan alınan eskimiş teknolojileri için bile yetersizdir;
5. Eğitim kurumlarının yönetimleri, işleyişleri, eğitimin içeriği antidemokratiktir. Okullar, yönetimin karikatür modelleridir. Bilgilenme, bilgilendirme özgürlüğü yoktur. Baskılar, korkular, dayatmalarla düzene uygun kalalar oluşturma yolu tutuımuştur;
6. 15O yıllık öğretmen yetiştirme deneyimleri bir yana itilerek, öğretmen yetiştirme kaynakları kurutulmuş, okul yapımı varsılların merhametine bırakılmıştır.
ÖZGÜRLÜKÇÜ EfiiTLiKÇi DEMOKRATiK EĞiTiM
Eğitimin demokratikleşmesi halk egemenliğinin gerçekleşmesine, işçinin emekçinin kendi eğitim politikalarını uygulayabilecek güce ulaşmasına, kalkınmada sosyal adalet ilkelerinin uygulanmasına bağlıdır. Başta da vurgulandığı gibi, eğitim bir özgürleşme eylemidir, egemenlerin çabalarına karşın bilgilenme, bilinçlenme önlenemez. İngiliz tutucu partisi Milli Eğilim Bakanı (1938) Earl Baldwin, şöyle diyor bir konuşmasında:
"Öğretim, bu dünyada her şeyden önce, yüzde yüz dürüst, yüzde yüz özgür olmalıdır. Öğretmen hiçbir zaman devletin uşağı olmamalıdır. Yani hükümet ister sağ, ister sol, ister orta olsun, onun istediğini sandığı şeyleri savunmamalı ve öğretmemelidir. Öğretmenin tek amacı, gerçeği olduğu gibi belirtmek olmalı." (V. Günyol, Orman lşırsa)
Evet, toplumun geleceği açısından eğitim işleri gelip geçici hükümetlerin güdümünden kurtarılmalı, özgürleşme eylemini yürütenler, devrimci, imecelerdeki gibi kişilikli yetiştirilmeli, grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklara kavuşturulmalıdır.
Eğitimin demokratikleşmesi, yaşamın demokratikleşmesi savaşımıyla özdeştir. Laik, çağdaş, halktan yana, kendi toplumumuzun gereksinimlerine uygun bir eğitim düzeninin yaratılması, tüm demokratik güçlerin görevidir. "Öğretmen, toplumun yeniden üretilmesinde eğitimin işlevini, eğitim düzeni içinde kendi yerini, eğilimin içeriğini, kime nasıl hizmet ettiğini iyi kavramışsa, kişilikli ve bilinçliyse, vereceği eğitim de özgürlükçü düşünce ve davranışı geliştirir" yönde olur. Öğretmenler, kendi örgütlerinin çalışmalarıyla bu bilinç düzeyine ulaştırılmalıdır. Sürdürülen olumsuz çalışmaları olumlu yöne çevirmek "Toplumdaki düzensizlikierin farkına varacak, ekonomik bağımlılığın, kültürel yozlaşmanın sorumluluğunu duyacak, koşulları geniş halk kitleleri yararına değiştirecek, bu alanda karşısına çıkacak engelleri yenecek yetkinlik ve etkinlikte "kuşaklar yetiştirmek" Amaç bu ...
UNESCO'nun isteği üzerine uluslararası bir komisyonun hazırladığı raporda eğitim sistemlerinin yenilenmesi gerektiği vurgulanıyor:
"Seçkin bir tabakanın malı olan ve amacı orta sınıf değerlerini ve oldukça sınırlı bilgilerini kuşaktan kuşağa aktarmak olan eğitim sistemlerinin, kitlelerin gereksinimlerini karşılayamıyacağı ortadadır. Bu sistemler günlük yaşamda olumlu sonuçlar vermeyen değerleri öğrencilere zorla kabul ettiremezler. Ayrıca insan bilgisinin sürekli olarak, özellikle bilimsel alanda gerçekleşmesi sonucunda artık bu sistemlerin modası da geçmiştir" (GÖRÜfi)
Ve yenileşmeyi gerçekleştirici stratejiler öneriliyor; bunlar, Köy Enstitülerinde uygulanan ilkelerle çakışmaktadır: Eğitim sürekli olmalı, dört duvar arasına sıkışıp kalmamalı, yaşamın tümünü kapsamalı, herkese olanak eşitliği sağlanmalı; gelişen yaşamın gerisinde kalmamalı, bireysel, toplumsal yaşamı iyileştirmeli ... Enstitülerin gücü buradadır ve bugün de dünyanın özlemi, insanı, yaşamı bir bütün olarak algılayan özgürlükçü, eşitlikçi demokratik, çağdaş ve sürekli eğitimdir. (Bkz: ek)
Değerli yazarımız Yaşar Kemal şöyle diyor:
"Hoca geliyor, söylüyor, çocuklar ezberliyor. Bu, çocukları köleleştirme eğitimidir. Köle olan, köle yapmaya çalışır. İnsanlar her yerde böyle yetiştirildikçe, barış olmaz. Biz Köy Enstitüleriyle eğitime, yaşayarak ve yaratarak eğitimini katmıştık. Böyle bir eğitime doğru gidilseydi dünyada savaş olmazdı. Çünkü o, doğayla, gökyüzüyle, eşyayla birlikte gelişen gerçek bir insan olurdu. 20. yüzyılda Türklerin yarattığı ve insanlığa armağan ettiği en büyük iştir, Köy Enstitüleri. Ben üç şeyle övünmesini isterim Türkiye'nin: Atatürkün gerçekleştirdiği kendine dönüş ve bağımsızlık politikası, Hakkı Tonguç'un gerçekleştirdiği demokratik eğitim. Ve Nazım Hikmet'in getirdiği insancıl, ulusal şiir ... az katkı değildir bunlar insanlığa, atom icat etmekten daha büyük bir katkıdır.:. Çünkü atomu insanları öldürmek için kullanıyorlar." (Haftaya Bakış, 22 - 28 Mart 1987, sayı: 23)
Enstitülerin 5O. kuruluş yıldönümünde, Yaşar Kemal'e katılmamak mümkün mü?
* Devam edecek