KENTİMİ SEVİYORUM -4-

 

(geçen haftadan devam)

Kaldırımda yürümekte zorlanıyorum. Bir şehir içi dolmuşunun dikiz aynası kulağımı sıyırıp geçiyor. Rüzgârını hissediyorum. Karşı  taraf daha güvenli. Bir başka kısık. Büyük bir havluyu andırıyor. Kemerli  girişte, buranın  müdavimleri söyleşiyor. İki yanında eski yapıların uzandığı boş alan otopark işlevi görüyor. Birkaç işyeri müşterilerini bekliyor, önlerinde park etmiş araçlar. Büyük bir bahçeyi andıran bu alanda,  işlevsellik kazandırıldığında daha canlı duruma getirilebilir.

İnsanların aktığı kaldırımda; her Çarşamba sayıları biraz daha artan, günlük hayatın akışı içinde bildik, duygu sömürüsü amaçlı sözleriyle kendini fark ettirmeye çalışan, biri kucağında, biri yanında iki çocuğuyla dilenci kadın. Ülkemin hak etmediği yoksulluğun dışa vurumu. Oysa bu ülke, potansiyelini iç ve dış sömürücülerden arındırdığında, adil bir yönetimle yüz elli milyon insanına kuzey ülkelerinden farksız insanca, çağdaş bir yaşam sağlayabilir.

Bu kadın sürekli bu cadde üzerinde olmasına karşın fark edilmeyişi, kenti kendi aralarında parsellemiş genç, yaşlı ondan fazla kadının, özellikle Çarşamba günleri esnafı rahatsız edişi, günlük yaşam içinde kimsenin gailesi olmadan yaşananların bir parçası haline gelmiş durumda. Hatta bu işi geçim kaynağı durumuna getirmiş bir köyden her Çarşamba bir dolmuş insanın kente getirildiğini söyleyenler var.

Herkes hayatından memnun.

Oysa son yıllarda süper bir kalkınma sağladığı savunulan ülkemizde yoksulluğun bir göstergesi  dilenciler. Bir köşe yazısında okumuştum; Ülkemizdeki duygu sömürüsü sektörü, bizden aldığı bir çok ödünlerin karşılığı olarak Avrupa Birliği’nin bize hibe ettiği yardımların seviyesinden çok fazla olduğunu ve milyon Dolarlara ulaştığı anlatıyordu, yazar. Elbette “Deniz Feneri” paraları bu miktara dahil edildi mi bilmiyorum.

 Dilencilerle mücadelede, yerel yönetimlerin Zabıta görevleri arasında bulunduğunu sanıyorum.

 Belediyemizle de ilgili, zaman zaman “DİLENCİLERE GÖZ AÇTIRMIYOR” haberlerine rastlıyoruz ama ne çare  hemen hemen ülkenin her kentinde; “Genellikle şehir dışından gelip halkın manevi duygularını sömüren dilenciler ekiplerimizin rutin düzenlediği operasyonlarla yakalanıp memleketlerine gönderiliyor. Özellikle cami, hastane gibi halkın işlek kalabalık olduğu yerleri mesken tutan dilencilere ekiplerimizin istikrarlı çalışması fırsat vermiyor. Halkımızın bu insanlara karşı dikkatli olmaları bu tür olumsuzluklarla karşılaştıklarında ……….yı arayarak ihbar etmelerini rice edderiz.” türünden duyuruları görmek mümkün.

Sosyal politikalarla yoksulluğu gidermedikçe, nimet-külfet dengesini sağlamadıkça sorun çözülmeyecek gibi görünüyor.

Kentimizdeki Sivil toplum örgütlerimizin, yardım derneklerimizin, Kadın Meclisi’mizin bu konuda duyarlılık göstermesi, küçücük çocukların örselenmesini önleyecektir. Gerçek anlamda ihtiyacı olanla bu işi meslek haline getirmiş olanların ayrıt edilerek gerekli önlemlerin alınması elbette yerinde olacaktır. Bu sorunun çözümü de  yerel yönetimin sosyal politikalarıyla özdeşleştirilmelidir.

Çünkü var olan durum, ne Söke’mize ne de düşlediğimiz “sevgi yolu” na yakışmamaktadır.

(devamı haftaya)

Önceki ve Sonraki Yazılar