FARUK HAKSAL
KARGA
Nasıl bir hayvandır Karga?
Kap-kara, ketum, az-biraz vahşi ve "insani" bir bakışla, hiç bir işe yaramayan bir hayvan; sadece bir hayvan.
Hayvanlardan bir "kuş".
Dolayısıyla, karganın Dünya"yı izleyişi, "kuş bakışı"dır...
Yani, bir kuş gibi bakar her şeye karga.
Kuş gibi kavrar.
Ve kuş beyniyle anlar.
Sonra?..
Sonra, uçar gider.
Önüne atılan bir yemi kapıp midesine indirmeye... Koşar, gider.
Kuşkuyla yaklaşır yeme; gagası ile dokunur ilkin, koklar sonra yemi ve yutar bir hamlede. Ama doymaz kolay kolay: Bekler durur, bekler durur önüne atılacak yeni yemi; yemleri...
Karga nankördür!
Haindir.
Acımasızdır.
Kültürümüz, karga-kültürünü doğru saptamıştır:
- Besle kargayı oysun gözünü...
İşte karganın erdemi budur.
Huyu-suyu bu nitelikteki bir erdemle beslenmektedir.
Karganın dili de doğal olarak "karga"cadır...
Bölük pörçük, yarım yamalak, eğri büğrü ve düşünceden azade bir garip karmaşadır dili; kuş-dili bile değildir...
Birbirinin içine girip çıkan, delip geçen sözcükler, büyüklü küçüklü harfler, özensiz, derme çatma kırıntılar ve karga ruhunu yansıtan [ve deşifre eden] kin-haset-özenti ve cehalet koalisyonu ile çevrelenmiştir o dil...
Karga, ancak karga-karga-gak, der...
Neydi o çocukluğumuzun anlam yüklü karga şarkısı; işte tıpkı onun gibi?..
"Karga karga gak dedi.
Çık şu dala bak dedi.
Çıktım baktım o dala.
Şu karga ne budala...
Karga fındık getirdi.
Fare yedi bitirdi.
Onu tuttu bir kedi.
Karga da uçtu gitti..."
İşte karganın kaderi budur.
Bizlere işte o kaderi daha çocukken bellettiler.
Kargalarda n uzak durun dediler.
Çünkü, dediler: beslersin kargayı, gelir oyar gözünü...
Gözümüzün bebeğini kargadan sakının, dediler.
Öyle öğrettiler, öyle büyüttüler...
Ama nafile!
Öğrendiklerimizin tümünü yansıtamadık yaşamımıza. Yine de besledik kargayı; nice kargaları...
Ama neyse ki sakındık gözümüzü, evimizi barkımızı, altında yaşamaya çalıştığımız damımızı, çatımızı.
Neyse ki...
[email protected]