İftar çadırları

 

Kuşadasındayız. Duruşma bekliyoruz. Mahkemelerin yükünün ağırlığından saatinde alınamayan duruşmamızı. fianş bu ya belki sıra dosyamıza gelirse Söke deki duruşmalarımıza yetişeceğiz. Ama pek umut yok. Koşarak gittiğimiz adliyenin kafesinde bari bir çay içelim. Boyalı medyamızın yalaka gazetelerine bakalım. Kim kime nasıl yalakalalık, yağcılık yapıyor.

Çayı yudumluyorum, yavaş yavaş dökülüyor arkadaşlarımız. Masa kalabalıklaşıyor. Gazetelerin manşetlerinde Ramazan çadırları. Ballandıra ballandıra, siyası iktidarımızın ve halkımızın ne kadar da hayırsever olduklarından söz ediliyor. Ve iktidarın kötü yanı böylece gizleniyor. Konu üzerine iki arkadaşımla sohbete dalıyoruz. Artık duruşma kimin umurunda.

Diyorumu ki, “Bir yılda 12 ay var. Bu on iki ayın birinde tüm ülkede Ramazan diye fakir ve muhtaç insanların karnı doysun ve sevap kazanalım diye iftar çadırları kuruluyor ve bu çadırlarda her akşam yemek veriliyor. Ya Ramazan bittikten sonra bu çadırlarda binlerce yoksul insan ne oluyor. Nereye gidiyor. Karnını nasıl doyuruyor. Yani bu insanlar yılın geri kalan 11 ayında aç mı dolaşıyorlar. Ya da bir ay insanların karnını doyurmakla bu ülkedeki açlık ve sefalet önlenmiş mi oluyor, yoksa ötelenmiş mi? Veya insanların karınlarının doyması neden diğer insanların vicdanına, yardımına ya da sevap kazanma gibi bireysel bir taleplerine bırakılıyor.

Ya da ramazan ayında çadırları dolduran binlerce insana baktığımızda bu ülkede sömürünün, sosyal adaletsizliğin ve eşitsizliğin, açlığın var olduğunu ve bunun önlenemediğini neden görmüyoruz. İnsanların başkalarına olan muhtaçlığını önlemek siyasi iktidarların görevi değil mi. İnsanların türbanı ile ne bileyim ne kadar dini bütün olduğuna bakmak yerine insanların her koşulda insan olduğu gözetilerek vahşi sistemin sömürü mantığı neden ortadan kaldırılmaya çalışılmıyor. İnsanlara başkalarına el açmayacak şekilde ve onurlu bir biçimde insanca ve çalışarak, kendi emeği ile kazanararak yaşam olanağı neden sağlanmıyor. Dilenme mantığı kutsanarak sömürü unutturuluyor.

İki arkadaşıma bu vahşi sömürüyü anlatamıyorum. Ramazanda karınları doyurulan muhtaçların yılın geri kalan 11 ayında da aynı şekilde ve belki de başka birileri tarafından yardım yapılarak, yaşamlarının idamesinin sağlandığını söylüyorlar ve müslümanların  toplumsal eşitsizliği bu şekilde gidererek sosyal adaleti sağladıklarına getiriyorlar. Yani arkadaşlarımıza göre her zaman muhtaçlara yardım eden birilerinin olduğundan ve bu nedenle bu insanların açlık çekmediklerinden söz ediyorlar. Ama hiçbir şekilde birilerinin neden birilerine muhtaç yaşadıklarını anlamak istemiyorlar.

Sohhet bu bağlamda devam ederken mübaşirin sesi duyuluyor. Sıra bize gelmiş, sohbeti yarıda kesip kalkıyoruz.

Akşam haberlerinde, Sayın cumhurbaşkanının ve başbakanın Cuma namazlarına çıkarmalarını izliyoruz.

Soruyorum, kiliseye karşı aydınlanma mücadelesinden galip çıkan hangi batı ülkesinde bu manzaraları görüyorsunuz. Hangi batı ülkelerinde Devlet ve Hükümet başkanları kiliselere çıkarma yapıyor ve halkının din duygularını sömürüyorlar. Batı tipi burjuva Anayasası yaptığını iddia eden ve bunun adına da SİVİL ANAYASA diyen bu siyasi iktidarın hangi Anayasası batı tipinde olabilir ki. Kiliseye karşı aydınlanmayı sağlayamayan, sanayi devrimini gerçekleştiremeyen, halen daha halkın din duygularından beslenen bir siyasi iktidardan ve onu destekleyen %47 lik bir orandan daha ne bekliyoruz.

İftar çadırlarında kendi vicdanlarını rahatlatan insanların ya bu vicdanları susar ve başka şeyler talep ederse. Birilerinin vicdanlarına terk edilmek hangi çağdaş ANAYASALARIN içine sığmaktadır. Yazmaktadır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar