HUKUK, ŞİKE VESAİRE...

Ben, adaletin doğru işlediğine inanmak isteyen bir hukukçuyum.

Ben, hukuka güvenin süratle ortadan kalktığı bir ülkede hukuk mesleğini sürdürmenin acısı ve çelişkisi ile yüz yüze kalmış bir “dinozor”um…

Ben Şike Soruşturması’nın temelinde sadece adalet duygusunun yattığına güvenmek isteyen sade bir vatandaşım. Ben Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarında adaletin ve sadece adaletin egemen olduğuna inanmak istiyorum. Bir ilçe mahkemesinde görev yapan her hangi bir sulh mahkemesinde dahi hukukun eksiksiz olarak uygulanmakta olduğuna gözü kapalı olarak iman etmek istiyorum…

Ancak gelin görün ki, inanamıyorum… Ve maalesef, güvenemiyorum! Bu inanç ve güvensizliğin nedenlerini sorgulamamız gerekmektedir… Eğer ülkemizin bir hukuk devleti olmasını istiyorsak taşın altına elimizi koymamız gerekmektedir.

Biz, halk olarak her şeyin tepeden inme kurulduğu bir Cumhuriyet rejimi içinde doğduk, büyüdük ve yaşıyoruz. Ve bu kolaya kaçış bizleri, ülkemizin yeniden yapılandırılmasındaki sorumluluğumuzdan uzakta tutuyor. Atatürk Devrimleri tamamlanacaksa, bu ülkede sosyal hukuk devleti yeniden inşa edilecekse ve Türkiye tam bağımsız bir niteliğe ve gerçek demokrasiye ulaşacaksa, bütün bunları bizler gerçekleştireceğiz. İMF değil, AB değil, ABD değil!..

Gelelim günün güncel konusu ile bu sözlerimizin ilişkisine...

Şike Soruşturması, ifade edildiği üzere, 8 ay önce başlatılmış!

Bugün “şüpheli” sıfatı ile kodese atılan kişilerle ilgili olarak, kibarca teknik takip diye isimlendirilen telefon dinleme, ortam dinleme ve fiziki takip işlemleri tak 8 ay önce başlatılmış. Şu anda Temmuz ayının başlarındayız. Demek ki soruşturmanın düğmesine, geçtiğimiz yılın Kasım ayının ilk haftasında basılmış…

Peki şu anda yürütülen soruşturma hangi yasa uyarınca yapılıyor?..

31 Mart 2011’de kabul edilen Sporda Şiddet Ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun hükümleri uyarınca…

Haydi buyurun ve çözün bu denklemi…

Bir soruşturma [yani belirli kişiler hakkındaki suç şüphesi] belirli bir kanuna dayanır. Hedef alınan kişiler o kanundaki hükümlere göre soruşturulur… Oysa olayımızda, soruşturmanın başlatıldığı tarihte şu anda soruşturulmakta olan eylemleri suç kabul eden bir yasa mevcut değildir. İlk önce soruşturma başlatılmakta ve o anda mevcut olmayan bir suçun delillerini toplamak için yüzlerce insanın telefonları dinlenmekte ve arkadan da, bu soruşturma kapsamına alınan eylemleri suç haline getiren bir kanan çıkartılmaktadır…

Yani ilk önce ateş edilmekte ve sonra nişan alınmaktadır.

Üstelik… Bu konuya lütfen dikkatlerinizi yoğunlaştırın: Söz konusu kanunun çıkartılmasına en büyük desteği veren kişi, bizzat Aziz Yıldırım’ın kendisidir!..

Bu nasıl bir çelişkidir?

Bu nasıl bir “düzenek”tir?..

Bu nasıl bir hukuk uygulamasıdır?

Dileğimiz, adaletin… Ama gerçek adaletin tesisidir!..

Suçlu gerçekten kimse onun ortaya çıkartılmasıdır?..

Kimse?.. Kimlerse?.. Hepsi!.. Tümü ve tekmili…

Çünkü ben bu ülkede adaletin herkese ve her olaya eşit olarak uygulandığına inanmak istiyorum. Yaşadığım ülkede hukukun adil işlediğine güvenmek istiyorum. Ben istiyorum, siz istiyorsunuz, hepimiz istiyoruz…

 Ancak bu ülkede hepimizin istediği adaleti, istemeyenler de vardır. Onlar, adaleti bir silah gibi kullanarak kendi çıkarlarını sürdürmeye çalışan bir ekiptir. Adaletin terazisini, mazlumların kafasına inen bir tokmak gibi kullanmaya çalışan teknik bir organizasyondur. Hukuk bu organizasyona yenik düşmemelidir. Adalet, bütün bu hır/gür’ün içinden yıkanmış olarak çıkabilmeyi becermelidir. İşte tüm bilinçli yurttaşlarımız bu idealin gerçekleşmesi için taşın altına ellerini koymak zorundadırlar.

Çünkü, [ünlü bir düşünürün söylediği gibi,]

- Adalet, ancak ona aşık evlatlarının bağrında yaşayabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar