HİZBULLAH SKANDALINDA GERÇEK SUÇLU KİM?

Hizbullah terör örgütünün yönetici kadrosu hakkında verilen ömür boyu hapis cezası Yargıtay tarafından onandı…

Ama bilindiği gibi “ulemalar” ortada yok!..

Neredeler?

Hiç kimse bilmiyor.

İçişleri Bakanı da bilmiyor; Dışişleri Bakanı da bilmiyor.

Hatta hatta, her habere maydanoz olup, en gizli tiyolar hakkında derin malumatları olan malum medya da bilmiyor…

Başbakan Yargıtay’ı suçluyor.

Yargıtay iş yüküm çok, diyor.

Malum dosya yıllarca Adli tıpta bekletiliyor ve sonunda [beklenen oluyor] ve Hükümet, TBMM’ye bir yasa tasarısı sunuyor.

-       Kabul edenler?

-       Etmeyenler?..

-       Kabul edilmiştir!..

Yasa, iktidar partisi milletvekillerinin topyekûn yaptıkları bir sabah jimnastiği sonunda çarçabuk yasalaştırılıyor.

Yasalaşan yasaya göre de, 10 yıllık tutukluluk süresini dolduran Hizbullah terör örgütü üyeleri davullu zurnalı törenlerle tahliye ediliyor…

Bu hikâyeyi hepimiz biliyoruz…

Ama az bilinen çok önemli bir nokta var ki… İşte sorunun düğüm noktası burasıdır.

Eğer TBMM on yılını dolduran tutukluların tahliye edileceğine dair bir yasa çıkartmış ise, Yargıtay bu karara uymak zorundadır.

Peki, düğüm noktası nerededir?

Düğüm, çıkartılmış olan yasadaki bir madde eksikliğinde çatallanmaktadır…

Batı Avrupa yasalarındaki benzer düzenlemelerde bu eksiklik yoktur.

Ve bu yüzden o ülkelerde böyle rezaletlere imkân tanınmamaktadır.

Eksik olan [yani iktidar partisinin her nasılsa atladığı] yasa maddesi şudur:

-       10 yıllık tutuklama sınırı konusundaki kural, haklarında hüküm verilmiş olan sanıklara uygulanmaz…

Yani, yerel mahkeme eğer bir tutuklu hakkında hüküm vermiş ve o hükümlü de bu kararı temyiz etmişse, 10 yılı geçmiş olsa da tutukluluk hali sürecek, tutuklular davul ve zurna çalamayacaklarıdır!..

Bir başka deyişle, yerel mahkeme tutuklu sanıklar için en geç 10 yıl içinde bir karar vermek zorundadır. Ortaya bir karar çıkmışsa, adamlar ellerini kollarını sallayarak terki mekan edemeyecekler; bir karar verilememe durumda ise, sanık tutuksuz yargılanacaktır…

İşte mesele bu kadar basittir.

Ve bu kadar basit olan bu mesele uzunca bir süredir Türk siyasetini işgal etmekte, adliyenin saygınlığını zedelemeye devam etmekte ve halk vicdanında onulmaz yaralar açmaktadır.

Peki, bu yasayı bu şekilde hazırlayarak meclise sevk eden kimdir?

Meclis’te alelacele kabul oyları vererek yasalaşmasını sağlayanlar kimlerdir?

Ve şimdi meydanlarda bu aynı konuda nutuklar atıp, onu bunu suçlayanlar kimlerdir?

Avrupa örneklerinde mevcut olan bir yasa maddesi Türkiye’ye gelindiğinde niçin mazı maddeler çıkartılarak TBMM’ye sevk edilmiştir?..

Bu eksiklik, yine “sehven” içine düşülen “sıradan” bir hata mıdır?

Yoksa… Yoksa nedir?

Bir yetkili ortaya çıkıp bu acı sorunun yanıtını halka anlatmalı, gerekçelerini açıklamalıdır.

Hükümetin Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Başbakanı ve bu yasaya oy veren tüm milletvekilleri sorumluluklarını takınıp ortaya çıkan sonucun hesabını vermelidirler.

Siyasi sorumluluğun hesabı siyaseten, hukuki sorumluluğun hesabı ise, adli merciler önünde mutlaka… Ama mutlaka verilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar