Hep böyle bakmadık mı?

 

Meşhur bir atasözü vardır.

Hani bilirsiniz.

İstersinizde  başaramazsınız, elde edemezsiniz.

Tam da bizler için söylenmiş bir atasözü.

İçimizden çıkan belli bir azınlığın üzerine cuk diye oturuveriyor.

“Kedi ulaşamadığı ciğere pis dermiş”

Bu biraz uymadı ama, bir başkası daha iyi uydu.

“Kötü komşu, komşuyu mal sahibi, kötü patron işçiyi iş sahibi yaptırır”

Şimdi bunlarda nereden çıktı diyeceksiniz. Belki de bizim köşe yazarı yine şaşırdı anlatacaklarını karıştırdı diyeceksiniz.

Nasıl şaşırmayayım ki.

Yaş elliyi geçince, insan bir başka düşünmeye başlıyor.

Olayları eskiye doğru dönerek daha iyi irdeleyip doğruları, yanlışları ayıklayabiliyor.

Son günlerde medya, yazarlar, siyasiler  milletin ilgisini bir merkeze çekme gayreti içerisinde.

1960 anayasasından bu yana, değişen anayasaları az çok iyi tanıyorum.

Yapılan her anayasa veya anayasa değişikliğinde bu işi yapan kişilere bir yerlerden, bir takım eleştiriler gelir. Milletin zihinleri karıştırılmaya çalışılır.

Alın biri daha.

Hep demez miydik.  Artık sivil anayasanın yapılma zamanı geldi de geçiyor diye.

Devamlı askerlerin yaptığı, çoğu anayasa maddeleri arasında büyük delikler bırakılarak gerçekleştirilen anayasa değişikliklerini eleştirmedik mi?

Yıllarca seçim meydanlarında söz verildiği halde, iktidara gelinince becerilemeyen veya isteyerek yapılamayan dokunulmazlıkların kaldırılması işindeki  engelinin anayasadaki maddelerin  olduğunu bilmeyen mi var.

Şimdi AKP hükümeti anayasayı değiştireceğim diyor, yeni anayasa taslağı hazırlattırılıyor. Hem de anayasa içerisinde yıllarını vermiş bir Atatürkçü profesör ve kuruluna.

Hemen itiraz.

Vay efendim bu anayasa siyasi. Kimsenin haberi olmadan yapılıyor.

Maddelerinde neler var, neler yok kimse bilmiyor.

Halbuki herkes her şeyi iyi biliyor.

Biliyorlar ki yazıyorlar.

İşlerine gelmediği , bu güne kadar da  kendi siyasi yandaşları değişiklikleri beceremediği için içlerine sindiremiyorlar.Bence bu kadar basit.

İşte bir örneği.

Bir köşe yazarımız hem anayasa değişikliğinden kimsenin haberi yok diyor, hem de “Kadın-erkek eşitliği ile ilgili ek yok. Onun yerine şöyle denmiş: Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunmayı gerektiren kesimler için alınan tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." Diye biliyor. Madem anayasa gizli yapılıyor da siz nerden biliyorsunuz bu değişliği? Daha örnekleri çok gazete sütunlarında.

Anlayacağınız, bizde bir inatlaşma, bir kutuplaşma almış başını gidiyor. Yaparsın, yapamazsın, olurdu, olamazdı gibi. Bakınız Rauf beyde bunu nasıl açıklamış.

“Allah, dağına göre kar vermiş.

Bize özel yöntemler bahşetmiş. En güzeli de “sorunu, inatlaşarak çözmek” R.Tamer

Alışmışız, bir iş yapılırken önce inat ederiz, sonra da alışırız, kendimiz yapmış gibi övünürüz.

Başkalarına hep böyle bakmadık mı? 

ŞU RAMAZAN İFTARLARI 

Şu ramazan iftarları. Kimi evinde açar, kimi iş yerinde, kimisi de  belediyelerin düzenlemiş olduğu ramazan çadırlarında. Hepsinin de ayrı bit tadı vardır. Ayrı bir doyumluluğu vardır.

Ben bilirim. Kendimi bildim bileli ramazanlarda, gerek belediyelerin, gerekse de  iş sahiplerinin böyle ramazan çadırları vardı. Halk da gelir, iftarsını birlikte açardı.

Hatta her mahallede Kızılay’ın aş evleri vardı. Bırakın ramazanları, yılın 12 ayı bu evlerin önleri yemek alacak insanlarla dolar, uzun kuyruklar oluşurdu.

2007 yılına geldik. Ramazan iftar çadırlarında iftarını açan vatandaşın ilgisini görenler, milletin iyice fakirleştiğini savunarak, bir takım yerlere mesaj vermeye çalışıyorlar.

Hani deriz ya hep, birini karalayacaksan, çamur at izi kalsın diye.

Vatandaşın fakirleşmesi sanki şimdiki hükümetlerin suçu imiş gibi “ İşte Erdoğan’ın yarattığı ülke “ demek biraz yanlış olsa gerek. Milletim fakirleşmesinde bu güne kadar gelmiş geçmiş bütün hükümetler ve siyasilerin suçu vardır beyler. Vuracaksan hepsine birden vuralım.Böylece ya biz akıllanırız, ya da onlar tövbe edip ellerini cebimizden çekerler.Haksızmıyım… 

AH ŞU BENCİL İŞ ADAMLARIMIZ…

Önemli bir iş adamımız. Hem de önemli bir  iş kolunun temsilcisi; AKP yi överken DTP de olsa destekleriz diyen, büyük kurtarıcımız M. Kemal Atatürk’ün  Gençliğe hitabesinde söylediği gibi, gaflet ve dalalet içinde olan zatı muhterem.

Mecliste alenen PKK sempatizanlığı yapanları, PKK ya terörist demeyip, onlara kardeşimiz diyenlere sempati duyacak kadar bencilleşen bu zat, demek ki servetine servet katmaktan başka bir düşünce içinde değil.

Başbakanın, bakanların, her Türkiye vatandaşının dahi bunlara bölücü gözü ile baktığı bir ülkede, bu partiye destek verecek kadar küçüldü ise, yazıklar olsun. Yazar Hasan Ünal’ın dediği gibi; bağlı bulunduğu kuruluşa çağrıda bulunarak, “Türk milleti önünde özür diletmeleri gerekir ya da kendilerini temize çıkarmak için bu şahsı bütün iş örgütlerinden atmaları lazım gelir. Aksi takdirde hepsinin birden PKK’lılık suçlamasıyla yüz yüze gelmeleri kaçınılmaz olacaktır.”

Önemli bir iş kolunu temsil eden bu iş adamı çıkışlarında daha geniş düşünerek konuşmaları yerinde olmaz mı? Bilinçli veya bilinçsiz yapmış olduğu bu gafların gittiği yerleri iyi bilmeli ve tabii ki en kısa zamanda Türk Milletinden özür dilemelidir. Ah şu bencil insanlarımız. Söylemeseniz de, eleştiri almasanız olmaz mı ? 

Önceki ve Sonraki Yazılar