FARUK HAKSAL
GELECEK AKLIN YÖRÜNGESİ ÜZERİNDEDİR…
Türkiye kaderini belirleyecek olan kavşak noktasına nasıl ve hangi şartlarda ilerliyor?
Bu sorunun yanıtı vahimdir:
- Birbuçuk yıl sonra yapılacak normal seçim, muhalefeti hazırlıksız yakalama amacı ile –aniden- 24 Haziran’a alınmıştır.
- Olağanüstü Hal ortamı içinde her köşesi yasaklı bir düzende halkın seçme özgürlüğü iğdiş edilmiştir. Hatta hatta, artık benzin fiyatlarındaki artışın medyaya yansıması bile yasaklanmıştır.
- Cumhurbaşkanı adayı olacaklara 100.000 imza engeli getirilmiştir.
- Cumhurbaşkanı adaylarından bir tanesi halen hapishanede tutukludur ve seçim çalışmalarını o dört duvar arasından yapmaya çalışmaktadır.
- Medya, türlü çeşitli yollarla iktidara bağımlı hale getirilmiştir. TV ekranları AKP’nin ilçe teşkilatları gibi çalışmaktadır. Toplumsal muhalefetin sesini duyurmaya çalışan medya kuruluşları üzerindeki baskı ise, görülmemiş düzeydedir.
Bir ülkede “tek adam” olmak istiyorsanız, o ülkenin tüm “adam gibi adam”larını susturmak zorundasınız…
Peki, tarihte bu yöntemler başarılı ve kalıcı olabilmiş midir?
Hayır, asla…
Siyasal tarih, bir süre için de olsa [bu yönde] borusunu öttürebilen tek-adamların kaçınılmaz kaderlerini ibret vesikaları olarak kaydetmiş bulunmaktadır.
Ancak şaşılası gelişme şudur: Bir insan, bütün bu gerçekleri bile bile, nasıl böyle bir “kaçınılmaz kader”e doğru koşabilir?..
Soru ciddidir… Ama bu sorunun yanıtı psikiyatrik bir çözümleme gerektirir. Bizim bilebildiğimiz ise şu gerçektir:
- Toplumlara özgürlüğün değerini en iyi tek-adamlar anlatır.
Tek-adamlar olmasa halk demokrasi mücadelesi içinde kendisini eğitemez. Toplum da, kendi direncini ve kültür çıtasını yükseltemez.
Türkiye’nin bizce en büyük sorunu, bağımsız Cumhuriyet rejimine ve demokratik hukuk devletine, tepeden inme bir bağışlama ile ulaşmış olmasıdır. Bu nedenle Türkiye halkının bütünü, sözünü ettiğimiz değerlerin gerçek kıymetlerini yeterince bilmemektedir.
Türkiye, gerçek bir Cumhuriyet olacaksa, bugünün zor koşullarını alt ederek olacaktır.
Türkiye, laik bir devlet olacaksa, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı”nda yer alan bir siyasi güç tarafından yönetilmeyi aşarak bu noktaya erişecektir.
Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olacaksa, hukuka aykırılıklarla mücadele ederek ve bu mücadelelerin sonunda “hukukun üstünlüğü” ilkesini hayatın içinde egemen kılarak bu uygarlık katına tırmanacaktır…
Türkiye halkının en önemli eksiği, her şeyi önünde hazır bulmuş olmasından kaynaklanmaktadır…
Bağımsız ulusal devlet, doğduğumuzda hazırdı.
Cumhuriyet ciddi bir tehdit altında değildi.
Hukuk devleti eksikliklerine rağmen vardı… Ve iyi niyetle sürdürülen bir tamir süreci içinde idi…
İşte Türkiye halkı bugün bu değerlere ulaşmanın bedelin kaç okka çektiğini öğrenme aşamasındadır…
Gün geçtikçe pahalı haline gelen bu bedeli nasıl ödeyeceğinin hesaplarını yapmaktadır.
Ama Türkiye halkını Arap dünyasının halklarından ayıran en önde gelen niteliklerden birisi, Türkiye halkının Atatürk Türkiye’sinden beri bu değerlerin içinde yaşamış olduğudur…
Çünkü bizler, hepimiz ve her birimiz bu değerlerin içinde doğduk.
Bu değerlerin eğitimini aldık.
Bu değerlerin içinde büyüdük ve bu günlere geldik…
Yani… Nehrin kaynağına doğru yüzemezsiniz…
Ve çünkü gelecek, aklın yörüngesi üzerindedir…
@farukhaksal42