FARUK HAKSAL
EGEMENLİK KİME AİTTİR?..
Bir ülkenin dış politikası, o ülkenin ulusal çıkarları doğrultusunda belirlenir
Daha doğrusu, belirlenmek zorundadır.
Hükümetler, öncelikle ülkelerinin ulusal çıkarlarını tespit ederler Ve sonra da bu çıkarların gerektirdiği politikaları üretirler
Ya da böyle yapmak zorundadırlar.
Peki, bir ülkenin dış politikası o ülkenin ulusal çıkarları doğrultusunda belirlenmiyorsa ne olur?..
O ülkenin başı belaya girer ve sürdürdüğü politikalardan [halk için] hiçbir yarar üretilemez.
Bu nitelikteki politikaları o ülkenin başına musallat eden hükümetler ne olur?..
Demokratik ve uygar ülkelerde ilk seçimlerde iktidarı kaybeder ve ülkenin tarihsel geçmişindeki bir hatıra olarak gelecek kuşaklara hikâye edilir
Ya bizim ülkemizde durum vaziyeti ne merkezdedir?
Ülkeyi yöneten bugünkü hükümet, gelecek kuşaklara, dili geçmişin hikayesi olarak anlatılabilecek midir?
Hiç sanmıyoruz!
Ülkenin yaşadığı siyaset çizgisini dikkatli bir gözle izleyenler, bugün Türkiyeyi yöneten güçlerin vakti geldiğinde, sandıktan çıkamadıkları bir ahvalde, şapkalarını alıp, muhalefet sıralarına oturacaklarına hiç, ama hiç ihtimal vermemektedirler
Bu kadro, demokratik bir seçim sonrasında nöbeti yeni seçilen kadrolara devredebilecek nitelikte görünmemektedirler.
Çünkü hazırlıklar, bu yönde yapılmaktadır.
Polis kadroları olağanüstü genişletilmekte, ağır silahlarla donatılmakta ve bir yandan da, genelkurmay başkanımızın deyişi ile, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerine a-simetrik psikolojik savaş uygulanmaktadır
Öte yandan yargının bağımsızlığı ortadan kaldırılmakta ve yargı gücü iktidarın egemenliği içine çekilmektedir.
Zaten tek başına iktidar olmakla yasama gücü de iktidar gücünün yönetimi içindedir.
Dolayısıyla, birbirlerinden ayrı ve bağımsız olması gereken üç erkin ikisi, bir tanesinin egemenliği içine yerleştirilmiş bulunmaktadır.
Başka bir deyişle hükümet, yargı ve yasama gücünü tek elden kullanmakta ve siyasetini bu egemenliğin daha da pekiştirilmesi yönüne doğru yöneltmiş bulunmaktadır.
Bir ülkenin çağdaş bir demokrasi ile yönetilebilmesi için, yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden tamamen bağımsız olarak çalışabilmesi ve birbirlerinin yetki ve sorumluluk alanlarının dışında kalmaları gerekmektedir
Demokrasinin karşıtı olan dikta rejimleri, hükümetin yargı ve millet meclisinin iradesine egemen olması ile kurulur
Şöyle bir Ankaraya gözlerinizi çevirdiğinizde Erdoğan hükümetinin [ve hatta bizzat Tayip Erdoğanın şahsının], meclis iradesini keyfince kullandığını ve yargıya istediği baskıyı uyguladığını görebilirsiniz
Bir yandan milli irade şampiyonluğu yapan bu iktidar sahipleri, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesinin duvarlarında yazılı olan Millet Meclisine tek başına egemen olarak, Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik hakkını Avrupa Birliğinin çıkarları doğrultusunda feda edebilmektedirler
Oysa milli irade, milletin vazgeçemeyeceği en temel hakkıdır
Ve bu ülkenin egemenlik hakkı, vazgeçilmesi mümkün olmayan bir diğer temel esastır