KAZIM ER
DPT ne yapıyor?
Sökedeki bir odamızın toplantısına katıldık. Odamız, kendi çalışmalarını ve gelecekle ilgili kurgularını anlatmaya çalıştı. Bir odanın ilçemizin geleceği için bir takım projeler üretme gayretlerini bir özveri ve sorumluluk örneği olarak kabul etmek gerekir. Projelerini gerçekleştirebilecekleri umudunu taşıyoruz.
Bütün bu gayretler, yöremizin, bugün için yaşadığı sorunların en aza indirilmesi ve bu örgütün üzerine düşeni yapmak, kendi açılarından katkı sunmak gayretidir.
Saygıyla karşılıyoruz.
Diğer bazı odalarımızın da bazı gerçekleri dile getirdiklerini basın yoluyla öğreniyoruz. Bölgemizin sorunlarını dile getirilmesi, geçici de olsa bazı çözümler üretilmesi belki bu gün için sorunlar çözülmüş gibi görülebilir. Kökten çözümler üretilip, uygulanmaya konulmadığı sürece bütün gayretler, geçici olacaktır. İleride daha da içinden çıkılamaz hale geleceği kaçınılmazdır.
İlimiz, 55 belediye yönetimine kavuşmuş beldesi ve 486 köyüyle orta büyüklükte olan illerden birisidir. Köylerimizin yarısından çoğu kırsal bölgede bulunmaktadır. Bir milyonunun üzerinde nüfus yoğunluğu bulunmaktadır. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın %70i geçimini tarımsal gelirlerden karşılamaya çalışmaktadır. Kimi iş veren, çoğunluğu da tarım işçisi olarak tarımdan gelir elde etmektedir.
Sökede 34 köyümüz var. Köylerimizin 18 tanesi kırsal bölgede bulunmakta, 16 köyümüz ova köyü olarak görülmektedir. İster ova köyü olsun, ister dağ köyü olsun, köyde yaşayan insanımızın çoğu, son yıllarda yaşanan kuraklık ve yoksullaşma yüzünden gizli tarım işçisi durumundadır. Kırsal da ve ova köylerimizde yaşayan vatandaşlarımızın çoğu ilkokul mezundur. Herhangi bir iş becerisi kazandırılmadığından yada vasıfsız işçi durumdadır. Ancak tarımın dilinden anlamaktadır. Yaşadığı bölgede tarımsal veya kırsal kalkındırma projelerinden yeteri kadar yararlandırılmadığından, önderlik yapılmadığından, bugün elleri koynunda ne yapacağını bilemez durumdadır.
Bu sorunların temelinde, insan gücüyle yapılan tarımsal faaliyetlerin, insan gücü ve emeği yerine makinalaşma nedeniyle tarımdaki işsizlik oranının artmasına neden olmuştur.
İnsanımızın yaptığı işi makineler yapar duruma gelmiştir. Geçmişte doğrudan tarım işçisi olarak geçimini sağlamaya çalışanlar bugün işsiz kalmışlardır.
Ülkemizin en verimli ovalarından birisi olan Büyük Menderes ovası bu ovanın en geniş alanını kaplayan Söke ovası, artık çevresinde yaşayan insanını doyuramaz duruma düşmüştür.
Bu çok acı bir tablodur !.....
Yöremizin tarıma dayalı ekonomiye sahip olması, uygulanan günü birlik politikalar, pahalı girdilerle üretim yapmaya çalışma gayretleri, aşırı borçlanmaya neden olmuş. Borçlarını ödemeye çalışan insanımızı daha büyük bir sarmalın içine düşürerek, bugün için; yaşamı, içinden çıkılamaz hale gelmesine neden olmuştur.
Teknolojik gelişmelerden yararlanmak, ülke tarımına uygulamak, her üreticinin beklentisidir. Doğrudan üretimi arttıracağı kaçınılmazdır. Üretimin arttırılması, bolluk ve berekettir. Bolluk ve bereket, yöremiz insanının yaşamından zevk alması ve geleceğe güvenle bakmasıdır.
Peki bugün yaşananlara bakacak olursak, mevcut durumdan kimler yararlanmaktadır.
Bugün için içinde bulunduğumuz durumdan ve uygulanan politikalardan bazılarının kazanç sağladığı bellidir.
Küresel sermaye ve onun yerli işbirlikçileri, uygulanan ekonomik politikalardan varlıklarına varlık katmışlardır. Daha çok kazanma hırsı ve paylaşmak istememe, en geniş halk kesimine düşen payın azalmasına neden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin yöneticileri, sözüm ona bu küresel sermayeden yarar beklerlerken, kendi ülkelerini borç batağına sürüklemişler. Ülke tarımını korumak için önceden uygulanan tedbirler kaldırıldığı için bizim gibi ülkeler, gelişmiş ilkelerin açık pazarı haline gelmiştir. Dünya Ticaret Örgütünün aldığı kararlara bakıldığında açıkça görülecektir.
Bu nedenle ülkemizi yönetenler, açık pazar haline geldiği için ellerindeki üretim fazlası, ya da yerli üretim olmayan ikinci el tarımsal ekipmanlar için teşviklere ve destekler verilerek, ülkeye getirilmesini sağlamışlardır. Bu durum tamir bakımda ikinci bir bağımlılık yaratarak, kazançlarına kazanç katmalarına neden olmuştur.
Bugün yaşanan finansal anlamdaki kriz ise kapitalistlerin uyguladıkları ve yukarıda kısaca açıkladığımız politikalar nedeniyle yaratılan artı değeri paylaşmak istememeleridir.
Yüksek faiz politikası ve üretim yapılan ürünlere düşük değerlerde fiyatlar verildiği için zarar eden üreticinin, ödeme güçlüğü içinde bulunan diğer kesimlerin aldıkları kredileri geriye dönmemesinden kaynaklanmaktadır.
Geri adım atmama hırsıdır.
Karlarına kar katma hırsındandır.
DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) geçmişte ülkemizin sosyo-ekonomik ve kültürel koşullarına göre 5, 10, 50 yıllık planlamalar yaparak, geleceğimizi kurgulardı. Kırsal ve kentsel anlamda yıllara ait eğitim, sağlık ve kültürel diğer alanlarda gelişme hedefleri koyardı.
İktidarlar ise DPTnin bu planlamalarını gerçekleştirmeye çalışırdı. Sosyal çalkantı ve patlamalara neden olmasın diye uygulama alanına koyarlardı..
Bugün ülkemizde ve bölgemizde eğitim planlaması yapılmadığı için ki; bölgemizin kentte otursa bile %70 geçimini tarımsal faaliyetlerden sağlamaya çalışmaktadır.
Tarımsal üretimde çalışan insanımızın çoğu ilkokul mezunu 5 yıllık eğitimden geçmiş olan insanımızdır. Başka bir alanda istihdam edilebilmesi çok kolay değildir. Tarımda işçi olarak çalışanlar başka bir alanda iş bulabilir derecede eğitimden geçirilerek, iş görebilir duruma getirilseydi sorun bir anlamda çözülebilirdi.
İşte bu noktada siyasal iktidarın günü birlik ve plansızlığı, pek çok insanımızın işsiz kalmasına sebep olmuştur.
Elimizdeki Aydın ili için hazırlanan Tarımsal master planına içimiz acıyarak, bakıyoruz. Tartışılmayan ve raşarda bekleyen bir plan.
Bırakınız yapsınlar, sonuçlarını sonradan hep birlikte görelim mantığı, böyle bir sonuçla karşılaşılmasına sebep olmuştur.
Kalkınmaya yeteri kadar önem verilmemesi, önderlik yapılmaması, kırsal yörelerde yaşayan insanımız, geçmişi arar duruma düşürülmüştür. Geçmişte üreten durumda olan halkımız, uygulanan politikalarla üretemez duruma düşürülmüş. Ne yapacağını bilemez durumdadır. Kömür, gıda ve üç-beş kuruş yardımlar yapılarak, ayakta kalabilmek mümkün değildir.
Değişimin adı da bu değildir. Değişim, dün yaşadıklarını yaşamayan, gelecekle ilgili kuşkusu olmayan, çocuklarını istediği okullarda okutabilen, şehirde sağlanan olanaklardan köylerde de aynı hizmetleri alabilen, kültürel faaliyetlere katılabilen, iş ve aş kaygısı olmayan insanların huzurlu yaşadığı bir olgudur.
Ülkenin öz kaynaklarına dayalı üretim ve özgüveni bulunan bir toplum mu yarattık? Yoksa her alanda dışa bağımlı, geleceği dış güçlerin kontrolünde olan bir ülke olması mı planlanmıştır ?
Saygılarımla.