DEPREM YIKAMADI TSUNAMİ YIKTI

Bütün dünya basını Japonya’nın kuzey doğusunda meydana gelen 8,9 şiddetindeki depremi konuşuyor. Japonya’da Türkiye saati ile 7.25’de meydana gelen büyük faciayı TRTHaber’de canlı olarak izledim. TRT elindeki teknik imkanları kullanarak, büyük depremden yaklaşık 5 dk sonra yayına başladı. Helikopterden yapılan çekimler çok ürkütücüydü. Heralde Nuh Tufanı sırasında bütün tabiat azgın sulara böyle teslim olmuştur. Yüksek setler oluşturan ve hareket halindeki dalgaların kentin sokaklarını, meydanlarını doldurarak önüne çıkan yüzlerce binlerce aracı, baraka evleri, sahildeki küçük tonajlı gemileri, sandalları, yolcu uçaklarını bir kibrit kutusu misali sürüklemesi, araçlarına binebilme şansını elde edenlerin büyük bir panik halinde kaçışlarını, TRT’nin güçlü yayın ağı sayesinde canlı olarak izledim. Ertesi gün, gazetelerde verilen ölü sayısının, depremle bir ilgisinin olmadığı açıkça belli. İnsanları deprem değil, denizden gelen dev dalgalar öldürmüştü. Buna rağmen deprem konusunda eğitimli olan Japon Halkında hiç panik emaresi görülmedi. Canlı yayınlarda konuşan Türkiye Büyükelçisi ve Ataşesi Japon yetkililer ve halkı Japonya’da böyle bir sarsıntı görmediklerini, iki dakika süren depremde insanların birbirlerine tutunarak ancak ayakta kalabildiklerini söylediler. TRT’den izlediğimiz canlı yayın Fukuşima bölgesinden verilen görüntülerdi. Ürkütücü bir afet! Japonya’nın Pasifik Okyanusuna bakan sahilindeki kentleri depremin tetiklediği dev tsunami dalgaları silip süpürdü. Ve sonrasında edindiğimi bilgilere göre, tsunami felaketine uğrayan kentin açıklarında bulunan yüz yolcusu olan bir gemi ve yolcu treni de dev dalgaların arasında yok olup gitmiş. Daha doğru bir ifade ile tsunami yutup geçti. Yüzlerce insan cesedi sahillere vurdu.

1955 BALAT DEPREMİ!

1955 yılının 16 Temmuz sabahı saat 10.00 civarı... 18 yaşında koca bir adamdım. Atadan dededen peynirci ve yoğurtçu olarak anılıyoruz ya, işte böyle bir dönemde meşhur köfteci Hasan Ustanın (Doyuran) dükkanında bulunan ve içine yoğurt mayaladığımız boş cam kaseleri almaya gittim. Hasan Ustanın dükkanı bugünkü Sema Eczanesinin bulunduğu mekandı. Cam kaseleri bir tenekeye doldurdum. Dışarıya çıktım tenekeyi bisikletin kadrosuna yerleştirirken gözlerim Şekerci Hakkı’nın dükkanının önünde duran Belediye Doktoru Ali Aydoğan’a takıldı. Yanında iki belediye zabıtası vardı. Rahmetli Aydoğan, kaldırıma dayalı iki kasa balığın taze olup olmadığını kontrol etme amacıyla yere eğildi. İşte tam bu sırada müthiş bir uğultu ve bu uğultuya dükkanların kepenk ve saçaklarından gelen tiz titreşimler de eklenince ortaya kulak tırmalayan ürkütücü bir gürültü çıktı. O an Dr. Ali Aydoğan dengesini kaybedip, yere düştü. Caddeden gelip geçenler yere çömeldi. Dükkanlar boşaldı. Allah Allah nidaları sanki bir kıyamet senaryosunun provasını yapıyordu. O sırada Saraç Mahmut’un (Dönder) etrafına yaptığı sakinleştirici uyarıları kulaklarımda çınladı. “Allah deyin kardeşlerim. Az kaldı, şimdi geçer” cümlesini sürekli tekrarladı durdu. O sırada Koca Camii yönünden bir toz bulutu yükseldi. Deprem sanki insanlara bitmeyen bir zaman dilimi gibi geldi. Şaşkınlıktan korkmasını bile bilemediler. Bir dakikaya yakın devam eden deprem aniden duruverdi. Uzun çarşıda yere çömelen insanlar sağa sola dağılıverdiler. Bisikletime binip iş yerimize doğru giderken, Dondurmacı Kasım’ın dükkanının yıkıldığına tanık oldum. Çarşıda insanlar sağa sola koşuştururken bizim mandıranın önüne geldim. İçerideki durum pek içaçıcı değildi. Tavalarda mayalanması bekleyen sütler, sağa sola savrulmaktan yerlere dökülüp, saçılmıştı. Mandıradaki dağınıklığı toplarken ikinci bir depremle yine kendimi sokakta buldum. Artçı depremlerin kısa aralıklarla devam etmesi kentte tam bir panik havası yaratmıştı. Bu arada Balat ve Yenihisar’ın battığı haberi şehre yayıldı. Akşam olunca yatağını yorganını alanlar şehir parkını ve boş alanları doldurdular. İnsanlarda tarif edilmez ve ruhlarına sinen ölüm korkusu bir karamsarlık yaratmıştı. Çünkü artçı depremler yaklaşık 2,5 ay devam etti. Bilindiği gibi bölgemiz birinci derecede deprem bölgesi... Bugüne kadar depremlerle yaşamayı veya depremlere karşı tedbir almayı başaramadık. 1955’te meydana gelen ve Rihter Ölçeğine göre 7 şiddetindeki depremde Söke merkezde 3-4 ev, çarşıda iki dükkan yıkıldı. Acaba 7 şiddetinde bir deprem bugün meydana gelse Söke’nin hali ne olur diye düşünüyorum. O yıllarda Söke’deki binaların % 70’i tek katlıydı. İki katlı olanların üst katları ise ahşaptı. Yeni deprem yönetmeliği binalarda yapı-denetim mekanizmasını getirdi. Şu sıralarda 10 şiddetindeki depreme dayanıklı binalar inşa ediliyor. Daha önce inşa edilen binaların durumu ise meçhul. Bu işin uzmanları bile kesin bir rapor veremiyor. Fay hatlarının üzerine yeni yeni binalar inşa ediliyor. Ama sorup soruşturan yok. En iyisi depremle yaşamayı öğrenmek ama önceden tedbir almadım, depremle yaşamayı nasıl öğrenebiliriz? Eski Osmanlı arşivlerine baktığımızda bölgemizde 1777, 1895 ve 1955 yılları arasında yıkıcı depremler meydana gelmiş. Ve son altı ay içinde ard ardına 4 kuvvetinde sarsıntılar olduğuna tanık oluyoruz. Bütün bu yaşanan olaylara karşı alınmış bir tedbir var mı, mevcut binaların depreme dayanıklı olup-olmadığı kontrol ediliyor mu? Bildiğim kadarıyla bazı konutların deprem sigortaları yapılıyor. Bu sigortaların insan hayatını garanti eden bir özellikleri yok. Sadece mecut binaya gelecek zararı karşılıyor.

Kısacası sizlere bugün çok şey anlattım; ama yine de işin içinden çıkamadım. Çünkü hepimizin işi Allah’a kalmış. Bu saatten sonra daha başka ne diyebilirim ki?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar