BUNLAR DA MI ÇILGINLIK

2002 seçimlerinden bu yana 9 seneden bu yana AKP iktidarında yaşıyoruz. 450 milletvekilinin bulunduğu parlamentoda AKP’nin koltuk sayısı zannederim 360’ların altına hiç düşmedi. Kararları onlar alıyor, kanunları onlar çıkartıyor, Cumhur Başkanını onlar seçiyor ve Anayasayı bile onlar değiştiriyorlar. Siyasi istikrar açısından önemli bir durumdur bu yapı. Ama hatasıyla – sevabıyla koskoca dokuz yılın sorumluluğu da onların omuzlarındadır.

Ben bu yazımda AKP iktidarı döneminde yapılan bazı kanunların ülkemize ve insanımıza ne getirip götürdüğünü incelemeye çalışacağım. Zira bu iktidar, baştan beri hiçbir iktidara nasip olmayan büyük bir medya desteğini sağlamış, televizyonuyla–gazeteleriyle, solcusuyla-liberaliyle-sağcısıyla-muhafazakârıyla bütün bir medya onlara destek olmuştur.

Halkımızın bütün kesimlerine bakarak hepsinin nasıl da bir ağızdan AKP lehine aynı şekilde konuştuğunu görünce bu sözlerime hak vereceksiniz ve medyanın gücünü siz de anlayacaksınız.

Çok şükür bu ülkede, medyanın büyülü gücüne kanmayan, yapılan icraatın arka planını görebilen insanlarda vardır ve işte “Bunlar da mı çılgınlık?” diyeceğimiz bazı önemli icraatlarını bu yazı serisinde ele alıyorum.

GDO’LU HUBUBAT VE SEBZELER

Bu iktidar, 31.10.2006 tarihinde 5553 sayılı “Tohumculuk kanunu” adıyla bir kanun çıkartır ve bunu Resmi gazetenin 08.11.2006 tarihinde 26 340 sayısında yayınlatarak yürürlüğe sokar. Kanun halen yürürlüktedir ve bu kanun yürürlükte olduğu sürece hükümleri geçerli olacaktır.

 Bu kanun, yerli tohum üretimini yasaklar. Bakınız, bu kanunun 12. madde f fıkrası 3. bendi aynen şu şekildedir. “Bakanlıktan yetki almadan tohumluk yetiştiren, işleyen, satışa hazırlayan, dağıtan veya satan kişi veya kuruluşlara, on bin Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde para cezası iki kat olarak uygulanır. Bu tohumluklara Bakanlık tarafından el konulur ve bu tohumlukların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir. Müsadere edilen tohumlukların imha edilmesine karar verildiği takdirde, imha işlemi masrafları bu fiilleri işleyenlere ait olmak üzere, Bakanlık tarafından gerçekleştirilir.”

Görüleceği gibi bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra hiçbir çiftçi ve üretici yerli tohum yetiştiremeyecek, işleyemeyecek, satışa hazırlayamayacak, satışa sunamayacak, ekip dikemeyecektir.

Bu şekle ters düşenler ilkinde 10 bin (10 milyar) lira ikincisinde ise 20 bin (20milyar) lira para cezasına çarptırılacaklardır. Çiftçilerimiz ve üreticilerimiz kim veya kimler lehine cezalandırılmaktadır, kimlere karşı elleri kolları bağlanmaktadır derseniz?

Her türlü tohum tescilini yaptırabilen uluslar arası dev şirketler ki bunlar; Novartis, Monsanto, Cargill, Dupont, ADN ve Bayer gibi şirketler ile bunların ülkemizdeki ki bayilikleri ve ortaklıklarıdır.

Bizim çiftçilerimiz ve üreticilerimiz tohumlarını tescil ettirecek durumda değildirler. Zira bu kanuna bağlı olarak çıkartılan yönetmeliklerde, “Tohum tescilinde aranan şartlar” o kadar ağırdır ki bu onların şartları yerine getirmeleri mümkün değildir. Bunu ancak çok uluslu şirketler yerine getirebilmekte ve onlar tohumlarını tescil ettirebilmektedirler.

ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE BİZİ BEKLİYOR

Tohumculukta dışa bağımlılığın üç büyük tehlikesi vardır. Birinci tehlike işin siyasi boyutudur.

Bir ülkenin bağımsızlığı; vatanın bütünlüğünü sağlamak ve vatanımız üzerinde gözü olanlara, gerektiği kadar silahlı kuvvetler bulundurarak caydırıcı olmaktır. Ülke yönetimine dış güçlerin direkt veya “işbirlikçileri vasıtasıyla” endirekt olarak müdahale etmelerini önlemek de bağımsızlık şartlarındandır.

Bağımsızlığımızın ikinci önemli boyutu, milletin yediği gıdaların onun geleceğini karartacak şekilde olmasını önlemektir. Millete DNA’sı ile oynanmış GDO’lu ürünler yedirmemektir.

Kendi tohumculuğumuzun kendimiz tarafından hazırlanmasını sağlamak ve devletin bunu desteklemesi ve gözetim altına almasını temin etmesidir. Yoksa çiftçimizin, üreticimizin elini kolunu bağlamak değildir.

Şunu açıkça söylemek mümkündür ki “gıdası ve gıda tohumları ile dış güçlerin kontrolünde bir ülke asla bağımsız değildir.”

Tescilli tohumlarla yani GDO’lu tohumlarla bir müddetten beri tanışmış olan ülkemiz, bu tohumları ektikten sonra bunlardan aldığı mahsulden, bu sebze ve hububatın tohumunu elde edememektedir. Yani bu tohumlar, halkımızın “İsrail tohumu, ebter tohum veya kısır tohum” denilen tohumlardır ve bunların tohumlarının üretilmesi mümkün olmamaktadır.

Bunun manası yediğimiz içtiğimiz bütün hububat ve sebzelerde her yıl çok uluslu şirketlerin tohumuna muhtacız demektir. Adamlar tohumunu verirlerse yiyecek, tohumunu vermezlerse o yıl o ürünü yiyemeyeceğiz demektir.

Efendim, “hububat ve sebzeyi ithal ederiz” demek, kendi arazilerimizi kullanmayız, kendi çiftçi ve üreticilerimizin işsiz kalmasını onun kahvede kâğıt, domino oynamasını sağlarız, başka ülkelerin yetiştirdiklerini 5 fazla vererek alırız, demektir. Bunlara ne kadar zaman ve nereye kadar devam ederiz, bu meçhuldür.

Üçüncüsü, işin daha kötüsü, bu tohumlarla yetiştirilen her türlü sebze ve meyveleri yiyenlerin de zamanla kısırlaştıkları görülmektedirler. Bu gıdaları tüketen topluluklarda karşı cinse karşı ilgisizlik doğmakta, doğan çocukların küçük ve çelimsiz olmaları ve/veya hiç çocukları olmaması gibi sonuçları oluşmaktadır.

Başbakanımız istediği kadar “en az 3 çocuk yapın” desin, dursun.

Bu sebeple bu kanun mutlaka değiştirilmeli ve yürürlükten kaldırılmalıdır.

2006 den bu yana İktidar partisinden veya muhalefet partilerinden bu ve benzeri kanunların değiştirilmesi konusunda her hangi bir teşebbüs yaptıklarına veya sözlü de olsa bir açıklamada bulunduklarına şahit oldunuz mu siz?

Tarihin en asil ve en şerefli milletine yapılan bu ihaneti kesinlikle affetmemeli ve bu kanun mutlaka değişmesini sağlamalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar