ALİ GENÇLİ
BUGÜN 24 OCAK
Gökyüzü herkesindir. Yeryüzü de Bir uzay adamı, uzaydan dünyaya bakıldığında, mavi yeşil uçsuz bucaksız bir sonsuzluk görülüyor. demiş. Bu sonsuzluğun içinde insanları siyah, sarı, beyaz diye biz ayırıyoruz ve beynimizde yarattığımız sınırlarla yeryüzünü gereksiz yere parça parça ediyoruz. İşte yarattığımız bu sınırlar yüzünden bencilce yapılan paylaşım savaşlarıyla evrenin yok oluşunu hızlandırıyoruz. Doyumsuzluğumuzun bedelini bir gün ödeyeceğimizi aklımıza bile getirmiyoruz. Bu yüzden yanı başımıza kadar gelen insanlık suçları, cinayetler, katliamlar ne adına yapılırsa yapılsın insanlığın yüzkarası olarak yazılıyor tarihe
Benim ülkemde de yüreklere korlar düşüren faili meçhul cinayetlerin bunca yıl geçmesine karşın aydınlatılamamış olması da ayrıca düşündürücüdür. 24 Ocak 1993te Uğur Mumcu, 31 Ocak 1990da Muammer Aksoy, 1 Şubat 1979da Abdi İpekçi, 7 Mart 1990da Çetin Emeç, 21 Ekim 1999da Ahmet Tamer Kışlalı ülke aydınlanmasında üzerlerine düşeni yapmaya çalışırken suikasta kurban gitmişlerdir.
Aydınlanma yolunda ilerlerken, aydınlanmanın ışığının kitlelere ulaşması her devirde, hep engellenmek istenmiştir. Işığın getirdiği aydınlıktan, bilgiden ve gerçeklerden, karanlık ilişki ağlarını çıkar ilmekleriyle örüp, halkın yarınlarını çalanlar korkarlar. Ve bu korkuyla da sürekli baskı, zulüm yaparlar ve ölüm emirlerini yağdırırlar.
Son otuz yıldır aydınlarımız, aydınlanmanın ışığını topluma aktarmak isteyen o güzel insanlar, bu korkakların verdikleri emirlerle baskı ve zulüm görmüşler, arkalarında dul eşler, öksüz ve yetim çocuklar, acılı ana babalar bırakarak öldürülmüşlerdir.(um-ag) Sözleriyle tanımlanan cinayetler, Hrant Dinkin öldürülmesine kadar gelmiştir. Oysa insanın en doğal hakkı yaşam hakkıdır. Ve devlet bireyin yaşam hakkını korumakla yükümlüdür. Ve yaşam hakkını gasp edenleri korumak , savunmak, alkışlamakla değil en ağır şekilde cezalandırmaktır.
Dinkin ödürüldüğü günlere denk düşen bir köşe yazımı, yeri gelmişken sizlerle paylaşmak istiyorum
ERKEN OLDU VEDALAŞMAMIZ
Yaşam içimizden geçer gider, her takvim yaprağıyla birlikte biraz daha eksiliriz...
Her Ocak biterken mevsim hüzün eser, Şubat'a eksik erdiğinde... Onat Kutlar, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy.
Ve şimdi Hrant Dink.
Yine Ocak, yine hüzün... Bu kez de sekmedi kurşun orta yerinedüştü, dostluğunu kardeşliğin. Hem de bir Ocak gününde tıpkı öncekiler gibi.
Bu Ocak günü yine, belleklere kazındı o tanıdık görüntü. Üzeri gazeteyle örtülmüş, öldürülmüş bir gazeteci... Kaldırıma sızan kanı ve tabanı delik ayakkabısı...
Kim hedef gösterdi? Kim koruyamadı? Kim koruma istemedi diyor? Neden?
Benim ülkemde aydın olmanın bedeli, Hrant Dink olmanın bedeli, Uğur Mumcu olmanın bedeli, Muammer Aksoy olmanın bedeli öldürülmek mi olmalıydı?
İçine düştüğümüz bu şiddet kültürü kimin eseri ülkemize? Birbirimize tahammül edebilmeyi, farklılıklarımızı kabullenmeyi öğrenmemiz için daha kaç kişi ölecek?
Birlikte yaşama kültürünü, bir türlü yeşertemedik sevginin saksısında...
Oysa bu yıl Mevlana yılı...
"Aklın yoksa yandın, / Ya kalbin yoksa, / O zaman zaten sen yoksun ki."
Mevlana'nın dizeleri nasıl da uygun düştü; tanımadığı insanlara içinde , böylesine acımasızlık büyüten, hoşgörüsüz 'can' alıcı yüreklilere...
Çaresizlik...
Bize düşen yüreğimizi dağlayan çaresizlik. Bu çağda hala yüzkarası kaba kuvvetle çözüm aramak çelişkilere...Yaratılan yapay korkularla, vatan millet Sakarya nutuklarıyla, kendimiz gibi düşünmeyenleri yok edilmesi gereken birer düşman durumuna getirenler kim? Belli değil mi?
Belli değil mi,insana bu kadar kolay kıyabilme vahşetini yaratan dürtünün beslendiği, sistemin çürümüş yanı? Yoksulluk, açlık, ülke nimetlerini bölüşümündeki adaletsizlik, eğitimsizlik, işsizlik yaratmıyor mu bu tetikçileri...
Hele cezasız kalan cana kıymalar, tetiklemiyor mu yeni kıyımları?
Bugüne kadar işlenen cinayetler hangisini çözdü bu olumsuzlukların?
Düşünüyorum, yazıyorum, söylüyorum; öyleyse vurun! Vuruldular, katilleri bulunmayanlar var daha... Vuruldular; Ülkenin hangi sorunu çözüldü?Yoksulluk sona mı erdi? Borçlar bitti, ekonomide dışa bağımlılık sona mı erdi?
"Geldim,gördüm,vurdum." derken, o beyni çürümüş insan yavrusu; öldürdüğü kişinin evine düşen ateşi, evdeki babasız kalmış, kolu kanadı kırılmış, ürkek güvercinlerin durumunu algılayabiliyor mu?
**
Ozan'ın dediği gibi, " Akla karayı seçerek çekeceğine dünyanın çilesini, Aka kara diyerek doldursaydın sülalenin kasasını." Kendisine sunulan yeryüzü nimetlerine yüz çevirip; doğduğum ülkede öleceğim diyerek burada yaşamayı seçti.
Son olarak da; Gazetemiz editörü ve Sorumlu Müdürü Gülsüm Hanımın Ülkemizde Ocak ayı içerisinde on beşten fazla kadın şiddete maruz kalıp, öldürüldü, ilçemiz kadın örgütlerinden, çıt yok! Ne kadar kötü yakınmasına katılmamak mümkün değil. Esen kalınız.