E. TURGUT TEKİN
Bizim politikacılarımız tarihi okumuyorlar
Atatürk, Türkiye tek partili hayattan kurtulup çok partili hayata geçsin diye bir grup arkadaşını destekleyerek, ikinci partiyi kurdurur. Hatta bir kısım masraflarını karşılasınlar diye bizzat onlara kendi parasından para da verir. Parti mevcut yasalar doğrultusunda, Cumhuriyete ve devrimlere bağlı olarak kurulur ve iktidar partisini eleştirmeye başlar. Başlangıçta herşey yasal ve kurallara uygundur. Önemli bir sorun da yoktur. Atatürk'te mutludur. Biraz zaman geçer ve partiye birden bire yoğun bir kayıt başlar. Parti büyümeye, yayılmaya ve partiyi bazı amaçlarını gerçekteştirrnek amacında olanların işgal ettiği görülür. Kimdir bunlar? İstanbulun işgal günlerinde İngiliz ve padişah yanlısı olan, Anadolu'da Kurtuluş Savaşına katılmayan halife ordusu adı altında bir dönem örgütlenenlerin devamı. Parti öyle bir hale gelir ki, partinin genel başkanı bizzat Atatürk'e giderek: "Aman paşam biz ne yaptık. Kendi elimizle diktiğimiz fidanları kırdırmak için mi bu partiyi kurduk. Lütfen partiyi derhal kapatın. Çünkü benim kontrolumdan çıktı der ve parti kapatılır.
Değerli okuyucularım. Türkiye'nin %98 nüfusu elhamdülillah müslümandır.
Devletimizde laik ve sosyal hukuk devletidir. Hiçbir kimsenin dinine, ibadetine karışılmaz. Din işleri devlet işlerinden tamamen ayrılmıştır. Bu ülkede camiler de, cemevleri de, kiliseler de, havralarda vardır ve açıktır. İstiyenler bu kutsal mekanlara gider ibadetlerini kendi inanç ve değerleri doğrultusunda yaparlar. İstemiyenler de gitmezler. İstemeyen Tanrı'ya bile inanmaz. Ama hiçbir birey bir başkasını ibadete zorlamaz. Din değiştirmesini istemez. Bunu bir gurup veya cemaat haline getirip de diğer guruplar üzerinde baskı unsuru gibi kullanamaz. Bir hakmış gibi devletten isteyemez. Devlette onlara bir ayrıcalık tanımaz. Herkes, dini, dili, kökeni her ne olursa olsun devletin yasalarına uymak zorundadırlar. Devletin yasaları ne yapmak istiyorsa devletle ilişkilerinde bu yasalara uyacaklardır. Burada dini inaç veya özel durumlar bahane edilemez. Edenler çıkarsa, yasalara uymamaktan, kargaşa yaratmaktan suçlu sayılırlar. Bu yasak, benim inancıma uygun değil diye uymazsam hukuk devletinin koyduğu kuralı çiğnemiş olurum. Her devletinde kendine göre kuralları ve yasaları vardır. Bu yasalar, bu devletin sınırları ve bayrağı altında yaşayan herkesi alâkadar eder ve herkes uymak zorundadır. Bugün Türkiye'de önce bir türban problemi başlatıldı. Üniversitelerimizde okumakta olan öğrencilerin % 1O'u bu türbanı bahane ederek, devletin yasalarını çiğner veya çiğnetilir hale getirildi. Devletin yasası diyor ki, "Üniversitelerde kadın erkek herkes başı açık olarak eğitim ve öğretim görür" Bizim bir bölüm öğrencilerimiz ise bu yasayı tanımıyarak, "Bizim için devletin yasaları geçerli değil. Dini inançlarımız geçerlidir" diyerek kapalı girmeye çalışıyor ve bunu bir hak olarak görüyor. Bugün ben elime bir tabanca alsam sokakta insanları öldürsem ve desem ki, "Ben devletin yasalarına inanmıyorum, benim canım böyle istiyor! "bana ne derler. Yasayı mı uygularlar yoksa benim isteğime mi boyun eğerler.
Akparti iktidarı çoğunluğuna güvenerek, yanına da MHPyi alarak, bu türbanlıların isteğini dikkate alarak, anayasa değişikliği yaptı. Yaparken de şu mantık ve felsefeden yola çıktı: "Mecliste çoğunluğumuz vardır. Biz bu yasayı çıkarır ve uygularız" Unuttuğu veya bilerek çiğnediği bir şeyi hiç hesaba katmadı. Bu devlet, sadece milletvekillerinden ibaret değildir. Yasama ve yürütme kadar yargınında bu devlette söz sahibi olduğunu. Yargının görevi devleti korumaktır. Hukukun üstünlüğünü tesis etmek, politikacıların kabarık ve obur iştahlarından devleti korumaktır. Yargı olmasa, yargı devleti korumasa, bütünlüğü sağlamasa bu devleti yıkıp parçalamak isteyen parti ve politikacılar da ortaya çıkar. O zaman güven kalmaz. Oysa yargı her türlü saldırıya karşı devletin sigortasıdır ve yoğun akımlardan devleti korumak zorundadır. İşte bugün Türkiye'de yaşanmakta olan çıkmaz budur. iktidar diyor ki, "Benim elimde her türlü yasayı yapacak kadar çoğunluk vardır. İstediğim yasayı çıkarır ve uygularım. "Yargı ise, "Elinde çoğunlukta olsa, Cumhuriyetin ruhuna aykırı olan yasaları çıkarıp uygulayamazsın!" kavga burada başlıyor. Biri yasa yapma ve uygulama yetkisine sahip, diğeri ise yapılıp ve uygulanan yasalar devletin temel ilkelerine ve rejime uygun mu, değil mi?" ikisi de devleti korumakla görevli. Başbakan ben yaparım; yargı ise yapamazsın! diyor. Hakem Anayasa Mahkemesidir. Yüce divan olarak inceleyecek ve yansız olarak kararını verecektir. Bu karara saygılı olmak gerekiyor.