BIRAKIN ÖDEYELİM

Bu her zaman böyle olmuştur.

Her çağda ve her dönemde, her dönemde ve her yerde bu kural işlemiştir:

Birileri bir şeyler yapmak istemiştir…

Bir başka birileri ise, sürekli kuşkular içinde kalmış; “acaba”ların peşine sürüklenmiştir…

Ve böylece de bu birileri, atılmak istenen adımların önündeki belirli bir direncin sahibi olmuşlardır.

- Haydin, bir araya gelelim, bileklerimizin gücünü beyinlerimizin emeğine katalım… Haydi!

Cevap, belirsizdir…

İlke olarak “hayır,” değildir ama… Sıra işe, emeğe ve ortak eyleme gelince, yanıt açık ve nettir:

- İstemezük!..

Peki, niçin istemezük?

Neyi istemezük?..

Anlaşılır değildir…

Bir ilde, ilçede ya da beldede bir dernek kurarsınız…

Derneğin amacına, “kültür” ve “çevre” gibi yükselen değerleri yerleştirirsiniz.

Her şey iyidir, hoştur ve güzeldir… Tebrik edilirsiniz…

Ancak aldanmayın…

Kazın ayağı hiç de öyle değildir…

Bu dernek acaba niçin kurulmuştur?

Gerçek amacı nedir?

Hedefi ne yöndedir?..

Hayır, saygıdeğer ve muhterem hemşeri kardeşlerim ve bilumum komşularım, vallahi de tallahi de düşündüğünüz gibi değildir…

Yapılmak istenen şey [sadece] bir “borcun” geri ödemesine yönelik sorumluluğun yerine getirilmesi ile ilgili ahlaki bir görevdir.

Bu borç, okumakta olduğunuz satırları yazmak için yıllardan beri didinip duran 10156973394 vatandaşlık numarası ile Nüfus Müdürlüğü’ne fişlenmiş, Kemalettin’den olma ve Emine İffet’ten doğma Ömer Faruk Haksal isimli bir yurttaşın, ülkesine, halkına ve devletine olan manevi sorumluluğunun bir ürünüdür…

Bu kişi [yani bendeniz] devletin okullarında parasız okumuştur.

Bu ülkenin hastanelerinden bedelsiz yararlanmıştır.

Bu halka sunulan kamusal nitelikli her nevi hizmetten yararlanmış, diğer yurttaşları ile birlikte “kamu yararı” denen kavramın içeriğini doldurmuştur.

Bu borç, her türlü menfi koşula rağmen mutlaka geri ödenmesi gereken ahlaki bir sorumluluktur.

Bilincimize yerleştirilmiş bulunan sorumluluk bilinci, Cumhuriyet değerlerini, kamusal çıkarların önceliğini ve fedakârlık erdemini zihinlerimize çakan “Milli Eğitim” politikalarının bir eseridir…

Bizim içinde yaşadığımız toplumdan talep ettiğimiz kişisel nitelikli bir tek şey, nesne, koltuk, sandalye, paye, rozet ya da  “avanta” mevcut değildir…

Talebimiz, [sadece] sözünü ettiğimiz bu “borç”un ödenmesine imkân tanınmasıdır…

Ey saygıdeğer hemşeri kardeşlerim ve ey bilumum muhterem komşularım, niyetimiz, amacımız ve hedefimiz, sadece ve sadece bu borcu, gerçek muhatabına salimen ödeyebilmekten ibarettir.

Vallahi de böyledir… Billahi de böyledir.

Bizi rahat bırakın…

Bırakın ki, borcumuzu tümüyle ödeyerek, geceleri yastığa koyduğumuz başımıza rahat bir uyku bahşedelim…

Saygılar sunuyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar