E. TURGUT TEKİN
Bir yıkımın acı öyküsü 9
(Köy Enstitüleri Düşürülürken)
* Önceki sayıdan devam
3) Başka bir konuda okul yapımı imecesine getirilen dönüştü. Köylünün ilk andaki tepkileri aşağı yukarı kayıp olmuş, halkın kendi köyüne okul yapılması öğretmen verilmesi için yarışa girdiği hiç güçlük çıkarmadan 4274 sayılı yasanın getirdiği imece zorunluluğu kaldırılmıştı. Halka rahatça şunu söylüyorlardı:
- Artık okul yapımı yükünden kurtuldunuz. Parası olunca devlet yapacak. Böylece köylüden oy almışlardı. Oysa o devletin hiçbir zaman yoksulun okulunu yapmaya parası olmamıştı. Daha uzun zamanda olmayacaktı. Bekle bekleye bildiğin kadarcılık tekrar geri dönmüştü. Bu nedenle yapımı yarım kalmış, Anadolu'da binlerce okul vardı. Bunlardan biri de bizim köyün okulu idi. Ben doğmadan önce temelleri atılmış, duvarları pencere seviyesine kadar yükseltilmişti. DP iktidar olunca yarım kalmıştı. Biz çocuklar, bu yarım harabeye gider, okulculuk oynardık kadere bakın beni hep öğretmen yaparlardı. Benim yedi yaş okul çağım gelmişti. Babam, "Bu okulun yapılacağı yok, gel seni Eminbey İlkokuluna yazdırayım dedi. Bende babamın sözünü tuttum ve bize yedi kilometre uzaktaki bucak merkezindeki okula kayıt oldum. Yağmura, kara, kışa rağmen buraya gidip geldim. Üç yıl orada okudum. Okula Kars'tan Milli Eğitim Müdürü gelmişti. Bizleri İsmail Efendi, okulun başöğretmeni ona göstererek: "Sayın Müdürüm, bu çocuklar, yedi kilometrelik Sarıdarı köyünden geliyorlar. Yazık, kışın bu çocuk benim için zatürre oldu. Şimdi 23 kişiler. Seneye bunlar bir sınıf olur. Okulları yapılsa bu sıkıntıyı çekmezler. Milli Eğitim Müdürü bizimle ilgilendi. Saçlarımızı okşadı. "Sizin kız arkadaşlarınız yok mu?"diye sorunca ben, "Elbette var. Ama uzak diye gelemiyorlar. Kızlardan başka okul çağında olan ve gelemiyen daha erkek çocuklarda var. Okulumuz olsa, köyümüzde okuruz. Müdür bana, "Sana bir soru soracağım. Bilirsen,yazın sizin okulu yapacağım." Bende, kendime güvenerek, "haydi sor!" dedim. Onun bana zor bir soru soracağını sanıyordum. Öyle kolay bir soru sordu ki, soruya ben bile güldüm. Soru şuydu: "Atatürk nerede ve ne zaman doğdu?" Ben soruyu yanıtlamadan önce, müdüre şöyle dedim. "Bu çok kolay. Okula giden her Türk çocuğu bunu bilir. Selanik'te 1881 yılında doğdu." O saçlarımı okşayarak, "Selanik hangi ilimizdir?" deyince, ona "Maalesef 68. ilimiz olmasını isterdim, ama ne yazık ki şu anda milli sınırlarımız dışında,Yunanistan toprakları içindedir." demiştim. Müdür yeşeren gözlerini silerken, "Çocuk, dördüncü sınıfı kendi köyünde okuyacaksın. Ona, "Söz mü?"dedim. Atatürk sözü dedi. Gerçektende o yıl, mayısta başlanan okul, Eylül sonunda bitti. Ben ve benden sonrakiler köyümüzde okuduk.
4) Eğer Enstitüler kendi politikalarını sürdürselerdi, Türkiye'de eğitimin ekonomik sorunu kalmayacaktı. Gittikçe büyüyen eğitim açığı sıfır olacaktı. Köyler okullarının giderlerini, yapımını kendileri rahatlıkla yapacaklardı. Ayrıca köyde endistüri bitkileri üretimi artacak, küçük çaplı gıda endüstirileri gelişecekti. Meyvesuyu, konserve, salça, mandıra ve benzerleri kurulacak köyler şenlenip kalkınacaklardı.
5) Eğer Atatürk'ün kurdurduğu bu Enstitüler devam etseydi, "Eğitimde fırsat eşitliği" sürecekti. Bakanlık, zengin çocuklarının yabancı dillerde okuduğu özel kolejleri açmayıpta, bu ve benzer okulların kalitesini artırsa idi, yabancı dille takviye etseydi, bugün bu eğitimde fırsat eşitlizliği problemleri uçrumu yaratılmayacaktı. Özel dershaneler, özel öğretmenler, sarayvari entrikalar olmayacaktı.
Meşrutiyetten bu yana islamcılık, Türkçülük, Turancılık, Irkçılık gibi akımlara kendilerini kaptırmış olanlar, Atatürk'ün varlığında açığa çıkaramadıkları bu yanlarını onun yokluğunda ortaya koyarak, enstitülerin kapatılmasına neden olmuşlar, hemde bu kurumların yokluğunda güçlenmişlerdi. Kuşkusuz bu Atatürk'e ve onun halkına karşı bir vefasızlık, büyük bir haksızlıktı. Bugün sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitime karşı çıkanlar, geçmişte Cuma eylemleri yapanlar da onların devamını sürdüren aynı ruh ve yapıdaki kişilerdi. Bugün zorunlu eğitim sekiz yıla çıkınca daha iyi olmadı mı? Köylere ve merkezlere çok güzel ilköğretm okulları yapıldı. Bilgisayar ve labratuvarlarla donatıldı. Çocuklar hayatı daha iyi öğreniyor ve geleceğe umutla bakıyorlar. Ama ne var ki ezberci eğitim hala devam ediyor. Gönül ister ki, bu okullar zaman içinde uygulamalı, çocukları hayata yetiştirmeli gerçekçi kurumlara dönüşsün.
Bu birinci bölümü yazarken,yazılarımı okuyarak,bana telefonda güç veren büyüklerime burada candan teşekkür etmeyi bir borç bilirim ve teşekkür ederim.Aslında ben deryadan bir bardak su aldım.Elbette yazmak isteyipte yazamadıklarım oldu.Yazıma başladığımda da ifade ettiğim gibi böylesine geniş ve kapsamlı bir konu öyle kolay kolay yazılmıyor.Birçok bölüme ve konulara bile bile değinemediğim için özür dilerim.Bu bir anma olduğu için ancak bu kadar yazıldı.Bir kitap düşünseydim,bunun elli katıda yazılabilirdi.İkinci bölümde Enstitülerden yetişen DEVLERİ inceliyeceğiz. *** Devam edecek)