DURMUŞ TUNA
BEN; BU SAVCIYA BAŞ KALDIRIYORUM...
Türk Ceza Kanunu hep tartışılmıştır. Suçlara verilen cezalar hep az bulunur. Türk Ceza Kanunu’nda yapılması plânlanan son değişikliklerde özellikle çocuklara karşı işlenen özellikle de cinsel suçlara verilen cezaların ise arttığı söyleniyor. Cezaların çocukları koruyucu, caydırıcı olduğu dile getiriliyor. Bu konudaki gelişmeler olumlu gibi görünmekle birlikte işin aslı öyle değil!!!
En azından öyle olmadığını görmüş, öğrenmiş oldum…
Dilerim kimse yaşamaz ama maalesef bunlar hayatımızın gerçekleri...
Bir yakınınıza, yaşadığınız çevrede herhangi bir çocuğa yönelik böyle bir saldırı vuku bulduğunda acı bir tecrübe edinmeniz yüksek ihtimal.
Şimdi yazacaklarım, daha yeni yaşanmış, gerçek bir olay. Konuyu okurken olay kendi başınıza gelmiş gibi hayal edin lütfen!
***
Günlerden cuma ve saatte gecenin 23:30'udur. İşyerinizde çalışıyorsunuzdur. Alman'yadan izine gelmiş 31 yaşındaki teyzenizin oğlu ve 14 yaşındaki kızınız yiyecek bir şeyler getirirler. Kızınıza marketten gazoz almasını söylersiniz ve bu işi yanlız başına yapmasını istersiniz. Çünkü, çocuğunuzun yavaş yavaş öz güvenini kazanmasını istiyorsunuzdur. İşyeriniz ve marketin mesafesi 50 metredir. İşyerinizin kapısında durduğunuzda marketi rahatlıkla görmektesinizdir. Buna rağmen, her türlü olumsuzluğa karşı tedbiri elden bırakmaz ve yeğeninizi de kızınızın peşinden gönderirsiniz. Amaç; kızınız gazoz almaya yalnız başına gittiğini sanacak ve yavaş yavaş ayaklarının üzerine basmayı öğrenecektir. Tüm bu önlemlere rağmen, markete giden çocuğunuza 27 yaşlarında bir sapık sözlü tacizde bulunur. Hem de o saatte sokakta insanlar olmasına rağmen. Ve de o kaldırımda her banka şubesinin ve işletmenin güvenlik kamerası olmasına rağmen yaşanır bu olay. Marketten çıkan çocuğunuz dönüş yolunda aynı sapığın kaldırımda beklediğini görür ve korkarak hızlı adımlarla yanından geçip, oradan uzaklaşmak ister. Fakat taciz yine başlar. Bu kez koşar adımlarla oradan uzaklaşırken, sapık peşinden hızlı adımlarla gelir ve tacizlerini sürdürür. Kızınızın korkmuş bir şekilde koşarak geldiğini görüp olaya müdahil olursunuz. Sapığı kovalar ama yakalayamazsınız. Söke Emniyet Müdürlüğü'ne gider ve şikayetçi olmak istersiniz. Bilgiler alınır ve ertesi gün yani cumartesi günü şikayetçi olmak için tekrar Söke Emniyet Müdürlüğü'ne gidersiniz. Memuru, avukatı ve çocuğun yaşı küçük olduğu için sosyal hizmet uzmanının gelmesini beklersiniz. İfadeyi verirsiniz ve bu arada işlemler için tam 4 saat geçtiğini görürsünüz. Arkasından yeğeninizin de ifadesinin alınması gerektiği söylenir. Onun için de 1 saat beklersiniz. Daha sonra sizin de ifadeniz alınması gerektiği söylenir ve çağrılırsınız. Sırf bir başkasının canı yanmasın diye herşeye "tamam" dersiniz. Artık sapığı tespit çalışması başlar. Önce o marketin güvenlik kamerası incelenir. Daha sonra diğer işletmelerin de güvenlik kameraları incelenir. Polis memurları bıkmadan, usanmadan çalışırlar. Sonunda sizi çağırırlar ve tespitte bulunursunuz. "Evet, bu benim kızım" dersiniz. Ve sapık ruhlu kişinin tacizlerini öfkeyle izlersiniz.Daha sonra polis memurları sapığın fotoğraflarını elde ederler ve bir de bu şekilde tespiti için kapınızı çalarlar. En son olarak sapığı yakalarlar ve canlı tespit için Söke Emniyet Müdürlüğü'ne hem de çocuğunuzla birlikte giderseniz. Çocuğunuz bu maratondan yorulmuştur, ürkmüştür. Buna rağmen yine de asla pes etmeyip, vatandaşlık görevinizi yerine getirmenin vicdani huzurunu yaşarsınız. Sapık ruhlu şahıs yakalanmıştır. Güvenlik kameraları suçun işlendiğinin en güzel kanıtıdır. Bir de sapığın itirafı vardır. Artık bu kişinin bir başkasının canını yakma ihtimalinin kalmadığını düşünerek evinizin yolunu tutarsınız. Aradan 5-6 saat geçer ve merak edip, Söke Emniyet Müdürlüğü'nü ararsınız. Bundan sonra nasıl bir süreç işleyeceğini sorarsınız. Aldığınız cevap karşısında ise şok geçirirsiniz. Çünkü, bundan sonrası diye birşey yoktur. Savcılık, yargılanması için bu sapığı mahkemeye sevk etme gereği bile duymaz. Onca saat, onca gün verilen uğraş bir anda heba olmuştur...
***
Konu bundan ibaret!!!
Yaşananlar ve sonrasında verilen karar neticesinde kişiliğinize ve karakter yapınıza göre tepki vermeye başlarsınız.
Ne yalan söyleyeyim, önce savcıdan başladım sonra yasa ve kanunlarda bitirdim.
Ağzıma ne geldiyse artık…
Şimdi klâsik bir soruyu bu savcıya sormak icap ediyor! Sormazsam kendime olan saygımı yitiririm! O zaman da kendim için ağzıma ne geldiyse saydırmam gerek…
Eyyyy Türkiye Cumhuriyeti'nin Savcısı! Bu olay senin yakınının başına gelseydi nasıl bir karar verirdin???
Bu soruyu yöneltiyor ve kendisini vicdan muhasebesine davet ediyorum. Yazarken, "Sayın savcı!" diye hitap etmek istiyorum ama ne dilim söylüyor ne de elim yazabiliyor.
Hadi anladık!
Türk Ceza Kanunları gevşek… Kanunlar esnek… Kanunlar yoruma açık…
İyi de ortada bir gerçek var. Su götürmez bir durumla karşı karşıyayız. Herşey ayan-beyan ortada. Sapık ruhlu adam suçunu itiraf etmiş.
"Ben bu suçu işledim" diyor.
Polis memurları; gecelerini ve gündüzlerini katarak en ufak bir şüphe bırakmamış ve dosyayı savcı beyin önüne koymuşlar. Buna rağmen, nasıl olur da kovuşturmaya gerek görülmeden bu şahıs serbest bırakılır?
Aklım almıyor doğrusu…
***
Sapık ruhlu adam adeta pimi çekilmiş bir bomba… Gözü dönmüş… Güvenlik kameralarına rağmen yani yakalanacağını bile bile eylemini gerçekleştirmek istiyor...
Bu çocuğun ailesinin gözetimi altında olayı yaşamış olması bir şanstır. Aksi halde yani ailesinin kontrolü altında olmasaydı yaşanacakları düşünmek bile istemiyorum. Güvenlik kameralarının kayıtlarından da anlaşılacağı gibi, gözü dönmüş bu sapık ruhlu adamın niyeti kötüdür. Son hamleyi yapmak için köşeyi döndüğünde çocuğun ailesini görüp kaçmaktadır.
Şimdi bu olayda merak ettiğim çok önemli bir detay var!!!
Savcı bey acaba güvenlik kamerası kayıtlarını izlemiş midir?
Neyse, bu soruyu sormamışım kabul edin beni ve cevabını vereyim!
Yazıklar olsun ki, böyle birşey kesinlikle yaşanmamıştır…
Gazetemizin hukukçularıyla yaptığım görüşmede, sapık ruhlu şahsın tutuklu yargılanmak üzere mahkemeye sevk edilebileceğini öğrendim. En azından bu yapılmalıydı. Bir süre tutuklu kalmalı ve yaptığından pişman olması sağlanmış olmalıydı. Belki böylece bundan sonra kafasında böyle bir düşünce varsa önüne geçilebilirdi. Kovuşturmaya gerek görülmemesi ve şahsın serbest bırakılması, eylemlerine devam etmesi için bu kişiye bir şans daha vermektir. Zira bu kişinin daha önce de bir çocuğa yönelik şiddet vukuatı olduğunu ama çocuğun ailesinin şikayetçi olmadığı öğrendim. Yani suça meyilli...
Bu savcı ne yazık ki, hata yapmıştır... Bir şans daha vermiştir...
Olayın yaşandığı zaman ve mekandan dolayı hatta güvenlik kameralarına bile aldırış etmeden gerçekleştirmeye çalıştığı eylem nedeniyle bu kişinin keyif verici madde kullandığını düşünüyorum.
Ne yazık ki, bu ayrıntı da es geçilmiştir...
Ben; bu savcıya baş kaldırıyorum… Ben; bu karara karşı isyanlardayım…
Ben; bu köşeden haykırıyorum…
BEN; BU KARARI KABUL ETMİYORUM, ETMEYECEĞİM DE...
***
Yaptığım araştırmada gördüğüm kadarıyla, meslek yaşamının her evresinde başarılı olmuş ve çok değerli Söke Cumhuriyet Başsavcısı sayın Yıldırım ÖZGÜR'ün bu olayın takipçisi olmasını rica ediyorum.
Hatta, Adalet Bakanlığı'nı da göreve çağırıyorum…
Bu kararı veren savcının sorgulanmasını istiyorum…
Eğer ki; yaşlı bir savcı ise derhal emekliye ayrılması için adımlar atılmalıdır. Zira verilen karardan da anlaşılacağı gibi; içi geçmiş, şevkini, heyecanını yitirmiş demektir...
Genç bir savcı ise o zaman üzülürüm işte!!! Öyle ise tavsiyem yol yakınken kendisine başka bir meslek seçmesi olacaktır.
***
Anneler, babalar, sivil toplum kuruluşları hepinize sesleniyorum!!!
Gelin, birlik olalım ve bu işin peşini bırakmayalım… Mahkemeye sevk edilmesi gereken bu dosyanın sümen altı edilmesine izin vermeyelim…
Bu yola gerekirse kellemi koyacağım… Yüce Allah'ıma sığınıyorum ve and içiyorum ki, bu işin peşini bırakmayacağım…
Söke Adliyesi'nin vicdan sahibi karar vericilerine de seslenmek istiyorum…
Kimseyi rencide etmek istemiyorum ama ortada özellikle sizleri rahatsız etmesi gereken bir karar vardır. Bir meslektaşınız, görüştüğüm hukukçuların da belirttiği kadarıyla ipe un sermiştir. Bu dosyayı tekrar ele alıp, gerekli adımı atmanız önce mesleğinize olan saygıdan sonra da topluma olan sorumluluğunuzdan dolayı gerekmektedir.
Aydın Barosu'nun yeni seçilen Sökeli Başkanı sayın Gökhan Bozkurt'a da seslenmek istiyorum…
Dürüst ve idealist bir kişilik olarak bildiğim Sayın Gökhan Bozkurt'un da duyarlılıkla ve kararlılıkla bu konunun takipçisi olmasını bekliyorum.
Aydın’ın iktidar ve muhalefet tüm milletvekillerine de şimdilik değil ama gerekirse sesleneceğim! Onları da gerekirse harekete geçireceğim!
Bu dosyanın sümen altı edilmemesi konusunda gerekli adımların atılacağına inancım tam. Bu nedenle de şimdilik sayın vekillerimize gerek duymuyorum...
***
Çok önemli bir hatırlatmada bulunmak istiyorum!!! Dikkatinizi çok önemli bir konuya çekmek istiyorum!!!
Maalesef daha geçen hafta, 48 yaşında bir sapık, bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunmuş ve tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Bu ve buna benzer olaylar Sökemiz'de sıkça yaşanmaktadır. Yanlış okumadınız sıkça yaşanmaktadır. Mesleğim icabı hep şahit olmaktayım. Durum çok vahimdir. Söke Adliyesi'nde bu tür davalar sürekli görülmektedir. Ne yazık ki; bu yüzden aileler parçalanıyor, dağılıyor. Anneler, babalar, kardeşler perişan oluyor. Tacize uğrayan çocukların gözlerinin feri sönüyor.
***
Hâl böyle iken ve de karar verici konumundaki bu savcının böyle bir karara imza atmasını kabul edemiyorum… Hangi ruh haliyle böyle bir karara hükmettiğini anlayamıyorum... İki kız babası olarak, kimse de benden böyle bir anlayış beklemesin...
Bu olayı yaşayan ailenin, bu şahsın yakalanmasında üstün çaba sarfeden sayın polislerin emeklerinin yok sayılmasını asla ve kat'a kabul et-mi-yo-rum…
Kamuoyunun bu konuya destek vermesini bekliyor, saygılar sunuyorum...