ÖZCAN PEHLİVANOĞLU
BALIK HAFIZALI MİLLET
Türk Milletinin en kötü hastalıklarından biri, başına gelenleri çok çabuk unutmasıdır. Bu sebeble sıklıkla aşağılanmakta ve bunları sineye çekmektedir.
Son üçyüzyıla bakıldığında, dünya coğrafyasının doğusunda ve batısında, başımıza gelmedik hadise kalmamıştır. Ve her geçen gün bunlara bir yenisi eklenmektedir. Suriye tarafından, bilerek ve kasden düşürülen uçağımızda bunun bir örneğidir.
Biz neleri unuttuk diye sorarsanız öyle yüzyıllar ötesine gitmeye hiç gerek yok. Başımıza geçirilen çuvalı, Muavenet gemisinin havaya uçurulmasını, Mavi Marmarayı, Asalanın katliamlarını, Çekiç Güçün PKKya desteğini, bölücübaşının Rusya, İtalya ve Yunanistan tarafından sahiplenilmesini ve daha saymakla bitmez bir çok olayı unuttuk.
Kısa bir süre önce olmuş olanları hatırlamayan bir toplum; Kıbrısta Türklerin Akritas planı ile topyekün yok edilmek istendiğini nereden hatırlasın? Girit ve Midillideki Türkleri temizlik hareketini, Yunanlıların Ankaranın kapısına dayanmasını, Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul İşgalinde yaşanan onur kırıcı davranışları, 93 Harbi ve Balkan Savaşlarında Çatalcaya kadar gelenleri, Musul ve Kerkükteki Türk katliamlarını, Doğu Türkistandaki mezalimi, Rusların Türkistanda yaptıklarını, Rumeliden kovuluşumuzu, Kırımı, Ahıskayı hangi birini sayalım hepsini unutup gittik.
1920 yılında İslam Yüceltme Derneğinin bildirisinde yer alan Yunan Ordusu, Halifenin ordusu sayılır. Hiçde zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlukat Ankaradadır vurgusunu unutmasaydık, Türk Devletini ve Türk Milletini hiç bu durumlara düşürürmüydük?
İşimizi gücümüzü koruyacağız diye Bulgar, Rum, Makedon, Sırp çetecilere şirinlik yaptığımızı, Yunanlıların Egeyi işgalinde her tarafı Yunan bayrağı ile donatanların varlığını, bilenimiz kalmadı gibi!.. Bu unutulanlar, yaşadığımız veya gelecekte yaşayacağımız ayıpların habercisi sanki.
Bunlar nasıl unutuldu gitti ise Suriyenin uçağımızı düşürüşü ve iki subayımızın şehit edilişini de, unutup gideceğiz. Belki devlet unutmaz kuralı çerçevesinde gün gelip mukabele edilir amma ya milli onur ne olacaktır?
Geçenlerde bir uluslararası toplantıda, İstanbulda görev yapan bir misyon şefi ile bir grup insan sohbet ediyorduk. Hükümetin ve başbakan Erdoğanın, Suriye konusunda kemik bıçağa dayandı mealinde yaptığı açıklamalar konusundaki düşüncesini sordum. Aldığım cevap ardından yağmur gelmeyen gökgürültüsü gibi dedi. Yani ses var ama icraat yok. Sadece kükrüyor gerisi gelmiyor. Böyle olunca dış politikada inandırılıcığınızı kaybediyorsunuz ve söylediklerinizin bir ağırlığı olmuyor diye anlattı. Aynen katılıyorum.
İç politika da halktan aldığı % 50 destekle fırtınalar estiren R.T.Erdoğan; işçiye, memura, köylüye, emekliye, işsize, devlet kapısında aman dileyene, esnafa ve Silivri ile Metrise doldurduklarına kök söktürürken, nedense dış politikada aynı tavrı gösterememektedir.
İç politikada, kendisini destekleyen yerli ve küresel güçlere karşı, tam teslimiyetçi bir politika izleyen AKP iktidarının, hayalci dış politikası; okyanusta bir çöp misali her dalga ile bizi bir oradan bir buraya savurmaktadır.
Ancak memleket hepimizindir. Yani Türk Milletinindir. Yapılan saldırı AKP iktidarına karşı değil, Türk Milleti ile Türk Devletine karşı yapılmıştır. Bu sebeple Milli Onur korunmalı ve bu yolda hükümetin atacağı her adım desteklenmelidir.
Ah ! bir de bunları, yani başımıza gelenleri unutmasak ve üç kuruşa diz çökmesek ve de Mustafa Kemalin çizdiği yoldan çıkmasak... O zaman neler yaparız kim bilir?