Akbaba" Birleşe birleşe kazanacağız"
Söke Eğitim Sen kadın sekreteri Çiğdem Erdoğan Akbaba 8 Mart dünya kadınlar günün anlam ve önemini içeren bir açıklama yaptı. Akbaba, " Birleşe birleşe kazanacağız" dedi.
Söke Eğitim Sen kadın sekreteri Çiğdem Erdoğan Akbaba'nın yaptığı açıklama şöyle:
8 Mart tarihi kadın işçilerin sömürüsüz bir dünya umuduyla, insanca yaşam ve çalışma koşulları için verdiği mücadelenin tarihidir. Bu tarihi doğuran 1857’den bu yana değişen çok şey var, değişmeyen de… Kadınların hayatları uğruna yükselttikleri daha iyi koşullarda çalışma ve eşit ücret talebi, aradan geçen onca zamana ve kadın mücadelesinin kazanımlarına rağmen hâlâ birçok yönüyle yetersiz. Lavaboya gittikleri için azarlanan, banka promosyonları verilmeyen, ağır paketler taşıdıkları için düşük yapan,devamsızlık primleri kesilen Farplas işçisi kadınlarin yaşadıkları bu yetersizliği ve bugünün sömürü koşullarıni çok net anlatıyor. Değiştirdiğimiz birçok şeye, kat ettiğimiz onca yola rağmen daha yürünecek çok yolumuz var, bunun bilincindeyiz.
KADIN YAŞAM ÖZGÜRLÜK
Kadın emeğini, kendi kârına kâr katabilmek için bir fırsattan öte görmeyen sermayenin kadınlara vaatlerinin foyası döküleli çok oldu.Bunun için son yirmi yılda Türkiye’de kadınların yaşadıklarına bakmak yeterli.
“Kadınların güçlendirilmesi”, “Kadın istihdamının artırılması”, “Kadının işgücüne katılması” ne kadar da güzel vaatlerdi değil mi! Bu propagandanın Türkiye’ye dönük politikalarını sermaye ile birlikte oluşturan da, fütursuzca uygulayan da AKP iktidarı oldu. 20 yıllik bu iktidardan geriye biz kadınlara koca bir yoksulluk, artan şiddet, haklarımıza saldırılar ve eşitsiz yaşam koşulları oldu.
Boş buzdolaplarının önünde karalar bağlayan, çocuğunu ısıtamadığı için hayatından vazgeçen kadınlar, bebeğini poşetle bezleyen, kendi yeterli beslenemediği için bebeğini de besleyemeyen kadınlar… Ne oldu neoliberalizmin o süslü vaatlerine?
KADINIZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ
İstanbul Sözleşmesi’nin ardından haklarımıza yeni saldırılar ise kapıda. Boşanmamızı istemiyorlar mesela, o dört duvar arasında gerekirse ölelim istiyorlar. Bu yüzden şimdi de nafaka hakkımızı hedefe koydular ve arabulucu komisyonları kurma hazırlığındalar. Evlilik yaşını düşürmek, evlilik dışı ilişkiyi yeniden suç saymak istiyorlar. Tecavüze uğradığımızda susalım, başlarını ağrıtmayalım, hatta o tecavüzcülerle evlenelim ve ne pahasına olursa olsun sessiz kalalım istiyorlar. Hayatta kalmak için kendimizi savunduğumuzda ise erkeklere göstermedikleri kararlılığı ve cezalandırmayı bizlere gösteriyorlar. Biz, devlet-aile-dini yapılar arasındaki bu kutsal ittifakı tanıyoruz.
VARDIK VARIZ VAR OLACAĞIZ
16 yaşında bir kız çocuğu olan Sıla Şentürk, ailesi tarafından zorla nişanlandırıldığı, sonrasında onu kaçıran ve alıkoyan, onlarca sabıkası olmasına rağmen yargı mercileri tarafından serbest bırakılan bir erkek eliyle; devlet koruması altında olması gerekirken ailesinin yanına geri gönderen kurumların ihmali sonucu iktidar, yargı ve aile iş birliğiyle vahşice katledildi.
Okulda olması gereken bir kız çocuğunu daha evlenmeye zorlayan bu ataerkil zihniyet ve onu destekleyen iktidarın yürürlüğe sokmadığı etkin yasalar bugün onun vahşice öldürülmesine neden oldu. Bu ülkede çocuk ‘gelin’, çocuk ‘tutsak’, çocuk ‘işçi’ yaratanlar bir tek çocukların çocuk olmasını sağlayamadılar.
Kadını ve çocuğu koruyan yasalara göz diken, İstanbul Sözleşmesi’ni siyasi pazarlık meselesi yaparak fesheden AKP-MHP iktidar bloğu; çocuk istismarını olağanlaştıran, evlilik yaşının 12’ye düşürülmesini isteyen Diyanet İşleri Başkanlığı; çocuğu koruyan uluslararası sözleşmeleri ve yasaları uygulamayan yargı mercileri, onu koruyamayan kolluk kuvvetleri ve bütün bunlardan cesaret alan fail bu cinayetin sorumlularıdır.
İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede usulsüz bir şekilde çıkılmasa, katillere kravat taktı diye iyi hal indirimleri yapılmayıp, yeterli cezalar verilseydi bugün Sıla ve sayısız çocukla kadın hala hayatta olacaktı. Ve her gün en az bir kadını katleden erkek katiller bu cesareti ve gücü asla bulamayacaktı.
Bu bağlamda Söke Emek Kültür ve Sanat platformu, kadına ve çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismara ve bunlara sebep olan karanlık zihniyete karşı mücadelesini yükselterek sürdürecektir.
BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ
Bir şeyler değişmeli ama nasıl?
Kendimizi bu soruyu sorarken buluyoruz sık sık; işyerinde en az 12 saat ağır iş yükü altında çalışırken, 300-400 kiloluk paletleri taşırken, işten atılır mıyım korkusu yaşarken, pazarda çocuklarımızın canının çektiği ama alamadığımız meyvenin başında, mutfakta boş buzdolabının önünde, erkek şiddetiyle yaşamak zorunda kalırken yada sokakta başımıza bir şey gelecek diye tedirgin yürürken soruyoruz.Hatırlayalım, nasıl değişmişti eskiden?
Bugün bize unutturulmaya çalışılan mücadele tarihimizde haklarımızı nasıl almıştık? 1889’da Kibritçi Kızlar Grevi, 1909’da 20 bin gömlek işçisi kadının direnişi, çok uzaklara gitmeye de gerek yok, Flormar, Novamed, DESA, Salcomp, Alpin, Migros ve daha nicesi kız kardeşlerimizin kötü çalışma koşulları, düşük ücrete karşı mücadele ve güçlenme deneyimiydi. 8 Mart’ı yaratan emekçi kadınları unutalım istiyorlar. Dünya kadınlarını barışı korumaya çağıran Rosa’yı, Clara Zetkin’i ve yoldaşlarının mücadelesini unutalım istiyorlar.
Unutmayacağız!
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİC BİRİMİZ
Sokaklara ekmek için, barış için, özgürlük ve eşitlik için çıkan kadınlardı kazanan. Bize reva gördükleri yoksulluğa, yıkıma, savaşa karşı bugün de ihtiyacımız olan tek şey emeğimize, cesaretle dayanışmayı büyütmek, yan yana gelebilmektir. Kapitalist barbarlığa, aile, devlet, tarikat iş birliğiyle hayatlarımızı karartan ittifaka karşı emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, barışın günlerine olan umudumuzu daha da büyütmeye ihtiyacımız var bu 8 Mart’ta. Gelecek bizim inadımızda, bizim cesaretimizde, birlikte mücadelemizde, eşit ve sömürüsüz bir dünyaya dair yitirmediğimiz umudumuzda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.